Budapeşte’de düzenlenen Türk Devletleri Teşkilatı Gayriresmî Zirvesi’nden çıkan en çarpıcı mesajlardan biri, Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Kıbrıs’ta gerçeklere dayalı bir çözüm ihtiyacında mutabık kaldık” sözleriyle şekillendi.
Budapeşte’de düzenlenen Türk Devletleri Teşkilatı Gayriresmî Zirvesi’nden çıkan en çarpıcı mesajlardan biri, Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Kıbrıs’ta gerçeklere dayalı bir çözüm ihtiyacında mutabık kaldık” sözleriyle şekillendi.
Bu sözler, yıllardır donmuş bir statüko altında ezilen Kıbrıs meselesine dair artık daha fazla hayal ürünü çözüm modellerine tahammül kalmadığını bir kez daha ortaya koyuyor.
Kıbrıs meselesi, yarım yüzyıldan fazladır uluslararası platformlarda tartışılıyor.
Ancak ne yazık ki çoğu kez “çözüm” denince, gerçekte sahada karşılığı olmayan, adanın iki halkının eşit egemenliğini hiçe sayan dayatmalar gündeme getirildi.
Federasyon temelli yaklaşımlar; Rum tarafının üstünlükçü bakış açısından beslenirken, Türk tarafının siyasi eşitliğini görmezden geldi.
Oysa artık dünya değişti. Doğu Akdeniz’deki enerji kaynakları, bölgesel güvenlik dengeleri, Türkiye’nin artan stratejik gücü ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin yeni dönemdeki kararlılığı bu meselenin tek taraflı bakış açılarıyla yönetilemeyeceğini defalarca ispat etti.
“Gerçeklere dayalı çözüm” tam da bu noktada bir anahtar kavram haline geliyor.
Gerçek nedir?
Gerçek; Kıbrıs’ta iki ayrı halk, iki ayrı devlet ve iki ayrı demokratik iradenin var olduğudur.
Gerçek; 1963’te başlayan Rum saldırganlığı sonucunda ortaklık devletinin sona erdiği ve Türk halkının kendi devletini kurarak yaşam hakkını koruduğudur.
Gerçek; Kıbrıs Türk halkının, defalarca masaya oturmasına rağmen muhatabından eşitlik ve iyi niyet göremediğidir.
Bu gerçeklerin ışığında artık tek taraflı “birleştirme” hayalleri değil, karşılıklı tanıma ve iş birliği temelinde yeni modeller konuşulmalıdır.
KKTC’nin tanınması, bu sürecin en doğal ve kaçınılmaz adımıdır.
Türk Devletleri Teşkilatı’nın Budapeşte’deki zirvede verdiği destek, artık Kıbrıs Türk halkının yalnız olmadığını dünyaya göstermesi açısından son derece önemlidir.
Bu yalnızca bir diplomatik mesaj değil, aynı zamanda tarihi bir duruşun ilanıdır.
Kıbrıs’ta çözüm ancak ve ancak mevcut gerçekliğin kabulüyle mümkündür. Aksi, geçmişin başarısız formüllerini tekrar etmekten ibaret olacaktır.
Şimdi sıra, bu söylemi sahada ve masada daha güçlü adımlarla desteklemekte. Kıbrıs Türk halkı artık beklemek değil, kendi geleceğini kendi elleriyle inşa etmek istiyor. Türk dünyası ise bu haklı talebin yanındadır. Bizden söylemesi…