Son günlerde Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin mülkiyet konusundaki hamlelerine karşılık olarak kapıların kapatılması meselesi yeniden gündeme geldi. Bu tartışmaların merkezinde ise Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin önemli bir kazanımı olan geçiş kapılarının akıbeti var. Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu’nun Ada TV’de yaptığı açıklamalar ise bu konuda sağduyulu bir yaklaşımın altını çiziyor: “Kapıları kapatmak doğru bir yöntem değil.”
Evet, Rum tarafının tek taraflı attığı adımlar karşılıksız kalmamalı. Mülkiyet meselesi Kıbrıs Türk halkının yıllardır taşıdığı adalet arayışının en önemli başlıklarından biri. Ancak bu arayışın yöntemi, stratejisi ve dili çok kritik. Atılacak adımlar; ortak akılla, hukuk zemininde ve uluslararası meşruiyet içinde şekillenmeli. Zira bugün verilecek fevri bir tepki, yarın çok daha büyük kayıplara yol açabilir.
Kapılar sadece birer sınır noktası değil. Onlar, yıllar süren izolasyonların ardından elde edilmiş bir nefes borusu. Ekonomik anlamda esnafın can suyu, sosyal anlamda ise ada halkları arasındaki diyalogun sembolü. Bu kapıların açık kalması sadece turistin, alışverişin veya günübirlik geçişlerin meselesi değil; aynı zamanda Kıbrıs Türkü’nün uluslararası görünürlüğünün ve iradesinin bir göstergesidir.
Oyuna gelmemeliyiz. Rum yönetimi çeşitli taktiklerle Kıbrıs Türk tarafını kışkırtma ve yalnızlaştırma peşindeyken, bizim yapmamız gereken aklıselimi elden bırakmadan, sabırla ve stratejik adımlarla cevap vermek. Hukuki yollarla, uluslararası mecralarda ve diplomatik zeminlerde sesimizi duyurmak.
Elimizde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin de apaçık bir şekilde kabul ettiği Taşınmaz Mal Komisyonu gibi bir koz var.
Bu komisyon çerçevesinden pozisyonumuzu güçlendirmeliyiz.
Çünkü biz haklıyız. Ama haklı olmak yetmez; haklılığımızı akıllıca savunmamız gerekir.
Unutmayalım, bindiğimiz dalı kesmek ne bize, ne de gelecek nesillere bir şey kazandırır.