Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Meclisi, 50 milletvekiliyle halkın iradesini yansıtan demokratik bir denge unsuru olarak görev yapmaktadır. Bugün Meclis’te üç bağımsız milletvekili bulunmakta, ana muhalefet görevini Cumhuriyetçi Türk Partisi 19 milletvekiliyle sürdürmekte, Ulusal Birlik Partisi ise 24 milletvekiliyle halkın verdiği yetkiyi sorumluluk bilinciyle taşımaktadır. Bu sayıların ötesinde, 4 Milletvekili de koalisyon ortaklarına aittirler, halkın beklentisi açık ve nettir: Güçlü ve istikrarlı bir yönetim.
UBP’nin omurgasını oluşturduğu koalisyon hükûmeti, tüm zorluklara rağmen kamu yönetimini kararlılıkla sürdürmektedir. Küresel ekonomik dalgalanmaların etkilerinden iç siyasi dengelere kadar birçok faktörün etkili olduğu bu dönemde, sorumluluk sahibi kadrolar ülkenin önünü açmak için yoğun bir mesai harcamaktadır. Elbette farklı görüşlerin dile gelmesi, demokrasinin tabiatıdır. Koalisyon ortaklarının zaman zaman yaptığı değerlendirmeler, sistemin esnekliğini ve katılımcı niteliğini göstermektedir. Bu açıklamaların erken seçim çağrısı gibi yorumlanması, muhalefetin meseleyi siyasi malzemeye dönüştürme gayretinden ibarettir.
Bu noktada göz ardı edilmemesi gereken önemli bir küresel gelişme, İsrail ile İran arasında tırmanan savaşın bölgesel bir çatışmadan çıkarak dünya ekonomisinde yeni bir türbülans yaratma ihtimalidir. Enerji fiyatlarının dalgalanması, güvenli liman arayışındaki yatırımcıların refleksleri, tedarik zincirlerinde meydana gelebilecek kırılmalar yalnızca bölge ülkelerini değil, bizim gibi ekonomik yapısı dış etkilere duyarlı olan ülkeleri de yakından ilgilendirmektedir. Bu jeopolitik kriz, sadece ekonomik göstergeleri değil, sosyal yapıyı ve kamu maliyesini de etkileyebilecek bir risk barındırmaktadır.
İşte tam da bu nedenle, iç siyasette sergilenecek istikrar ve yönetimsel devamlılık hayati önemdedir. Hükûmet görevi başındadır. Komiteler düzenli çalışmakta, yasama süreci tıkanmadan işlemektedir. Ekonomik istikrarın teminatı olan bu çalışma düzeni, yatırım ortamının da güvencesidir. Piyasa dediğimiz yapı, sadece rakamlarla değil, siyasi güvenle de şekillenir. Ulusal Birlik Partisi bu güveni sağlamakla kalmayıp, geleceğe dair umut da inşa etmektedir.
Muhalefetin son dönemdeki yaklaşımı, hükûmetin çatladığı yönünde bir algı yaratmaya yöneliktir. Oysa gerçeklik bambaşkadır. Yönetimdeki kadrolar, milletin verdiği emaneti sorumlulukla taşımakta, geçici tartışmaların ötesine geçerek büyük resmi görmektedir. Erken seçim çağrılarının gündeme getirilmesi, demokratik sistemin olağan bir parçası olarak değerlendirilmeli; ancak bu söylemlerden hükûmetin zafiyete düştüğü gibi bir anlam çıkarılması hem siyasi etikle bağdaşmaz hem de kamuoyunu yanıltma gayesi taşır.
Bu süreçte halkımızın dikkatle gözlemlediği bir diğer konu da yaklaşan cumhurbaşkanlığı seçimleridir. Bu seçimler, sadece bir lider belirleme süreci değil, aynı zamanda siyasi çizgilerin netleşeceği bir dönüm noktası olacaktır. Hükûmetin büyük ortağı olan UBP, hem Meclis’te hem de halk nezdinde güçlü duruşunu korumakta; hizmet politikalarıyla halkın güvenini tazelemektedir. Tartışmaların gölgesinde değil, icraatların ışığında bir gelecek kurulmaktadır.
Bugün yaşanan siyasi hareketlilik, bazı çevrelerce “belirsizlik” olarak sunulmaya çalışılsa da, aslında bir demokrasi refleksi, bir istişare zenginliğidir. Unutulmamalıdır ki, siyaset yalnızca krizlerle değil, çözümlerle ölçülür. Ve UBP’nin bulunduğu yerde çözüm, istikrar ve sürdürülebilirlik vardır.
Neticede, siyasette söylem kadar duruş da önemlidir. Duruşu sağlam olanlar, kısa vadeli polemiklere değil, uzun vadeli kalkınma hedeflerine odaklanır. Bugün hükûmetin durduğu yer, milletin ihtiyaçlarına kulak veren, ülke menfaatlerini önceleyen bir noktadır.
İçinden geçtiğimiz belirsizliklerle dolu küresel ortamda, halkımızın gözünün aradığı şey sağlam duruş, öngörülebilirlik ve kararlı iradedir. UBP’nin sorumluluk bilinciyle sürdürdüğü yönetim anlayışı, sadece bugünün değil, yarının da teminatı olmalıdır.
Bu güne söz mü?
Gelecek, sadece vizyonu olanların değil; sorumluluğu yüklenenlerin olacaktır.