Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne gerçekleştirdiği ziyarette verdiği mesajlar sadece bugünü değil, Kıbrıs meselesinin geleceğini de şekillendirecek önemdeydi.
Hem 20 Temmuz 1974 Barış Harekâtı’nın 51. yıl dönümünde yapılan konuşmalar hem de açılış törenlerinde verilen stratejik mesajlar, artık oyunun kurallarının değiştiğini açıkça ortaya koydu.
Erdoğan’ın en net ve çarpıcı mesajı, “Kıbrıslı Türklerin kaybedecek bir 60 yılı daha yoktur” ifadesiydi.
Bu cümle, yarım asrı aşkın süredir federasyon temelinde yürütülmeye çalışılan ve her defasında Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin uzlaşmaz tutumuyla akamete uğrayan müzakere süreçlerinin resmen tükendiğinin ilanıdır.
Erdoğan, 20 Temmuz Barış Harekâtı’nın meşru bir adım olduğunu, uluslararası hukuk çerçevesinde gerçekleştiğini ve Enosis hayalinin nasıl boşa çıkarıldığını bir kez daha güçlü bir şekilde dile getirdi. Bu vurgular, sadece tarihi bir hatırlatma değil, aynı zamanda bugünkü çözüm arayışlarına yön verecek stratejik bir çerçevedir.
Yıllardır BM parametreleri doğrultusunda sürdürülen görüşmelerde Kıbrıs Türk tarafının her zaman yapıcı olduğunu ancak Rum tarafının tüm çözüm önerilerini sistematik biçimde reddettiğini vurgulayan Erdoğan, artık federasyon temelinde bir çözüm modelinin tamamen tükendiğini açıkça belirtti.
Bu noktada, KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın ortaya koyduğu iki devletli çözüm vizyonuna tam destek verdiğini söylemesi, Türk tarafının yeni yol haritasını da netleştirmiş oldu.
Erdoğan’ın uluslararası topluma yaptığı çağrı da dikkate değerdir: KKTC artık tanınmalı ve doğrudan uçuşların önü açılmalıdır. Bu çağrı, Kıbrıs Türklerinin uluslararası sistemde görünürlük kazanması ve izolasyonun kırılması açısından tarihi bir adımdır.
Bu kadar net ve güçlü açıklamaların ardından içeride farklı seslerin, özellikle seçim sürecine girilmişken, milli davayı gölgeleyen açıklamalar yapması birlik duygusunu zedeleyebilir.
Cumhurbaşkanlığı seçimi siyasi bir yarış olabilir; ancak Kıbrıs Türk halkının geleceği ve egemenlik hakları üzerinden yapılacak her türlü tartışma, dış politikanın istikrarını ve ulusal çıkarlarımızı riske atar.
Artık zaman, Türkiye ve KKTC’nin omuz omuza, kararlı ve eşit egemenliğe dayalı bir çözüm planı etrafında birleşme zamanıdır.
Uluslararası sistemin adaletsizliklerine karşı dik duran bir dış politika ancak içerideki birlik ve kararlılıkla mümkün olabilir. Kıbrıs bizim milli davamızdır ve bu dava, günlük siyasetin ötesinde bir yerde, tarihsel bir sorumluluk olarak durmaktadır. Bizden söylemesi…