Bon boyage-Güle güle!

Eroğlu da Hristofiyas da New York yolcusu. Her ikisine de Bon Voyage-Güle Güle diyerek uğurluyoruz kendilerini.

Eroğlu da Hristofiyas da New York yolcusu.
Her ikisine de Bon Voyage-Güle Güle diyerek uğurluyoruz kendilerini.
Adet üzere, yolunuz açık olsun, İnşallah hayırlı haberlerle dönersiniz dileklerimizi de sunarız.
Ancak, New York’tan elleri boş döneceklerini şimdiden görür gibiyiz.
Çünkü, onlardan önce, iki toplumu temsilen gidenler, BM nin Genel Sekreterleri ile görüşenler, hep boş ellerle dönmüşlerdi. Sıfır sıfır elde hiç. Ve de yıllarca bu gidip gelmeler, görüşmeler sürdü, sürer.

1968 başlarından beri BM gözetiminde yapılan görüşmelerden bu güne kadar olumlu hiçbir sonuç çıkmadı. Müzakere dedikleri pazarlıklarda bir arpa boyu ilerleme kaydedilmedi.
Nasıl kaydedilebilirdi ki!!
Tarafların katı tutumları, görüşleri, politikaları, talepleri değişmediğine göre, kim demiş bu kez olumlu sonuç alınacak?
Kimse artık inanmıyor. Arada bir “son şans” diyenler çıkıyor, umutlar pompalanıyor. Fakat netice alınmıyor.

Bu yıl çözüm ve anlaşma yılı olacak diye senelerce halkları oyalayanlar, rol oynayan baş aktörler değişmiş. Sağcısı, solcusu, aşırı milliyetçisi, ılımlısı da geldi geçti. Ne fark etti? Hiç. Bu kez de, BM Genel Sekreteri Ban ki Moon sonucun ne olacağını tahmin etmiyor mu, bilmiyor mu zannedersiniz?
Rum tarafı, yeniden birleştirilmiş Kıbrıs, tek egemenlik, tek uluslararası kimlik, diyor. Yabancı askerler dedikleri garantör ülkelerin ordularının adadan gitmelerini, Rum halkının eski yerlerine mallarına dönmelerini, Türkiye’den gelen “yerleşiklerin” geri ülkelerine dönmelerini ısrarla istiyor ve tekrarlıyor.

Türk tarafı ise, ayrı iki devletten oluşturulacak konfederasyon peşinde. Yani hala daha Taksim diyor, Türkiye’nin garantörlüğü devam edecek, yerleşikler ve Türk ordusu gitmeyecek, iki ayrı bölge kalıcılaştırılacak, iki ayrı yönetim ve ayrı halk iradesi olacak görüşünde ısrarlı.
Bu, 180 derecelik ayrılık nasıl giderilecek. Bir taraf Güneye, diğer taraf Kuzeye çekiyorken, taraflar nasıl bir noktada buluşturulabilecek? İmkanı yok.
Diyeceğim odur ki, Kıbrıs müzakereleri, ayni zemin ve koşullarla devam ettiği sürece, aradan 40 değil seksen yıl daha geçse, tarafların değişmeyen görüşleri herhangi bir uzlaşmaya fırsat vermeyecek.

Denktaşlar, Kleridesler, Ümit Onanlar, Mavromatisler, Kipriyanular, Vasiliyular, Papadopuloslar, Talatlar yüzlerce kez görüştüler, konuştular, pazarlıklar yaptılar. BM planları üretildi, güven yaratıcı paketleri sunuldu. Hangisi kabul edildi? Hiç birisi. Neden? Nedeni malum. Yukarıda da yazdık. Ne Türk tarafı ne de Rum tarafı elle tutulur, köklü, anlamlı taviz vermeye yanaşmadı, yanaşmıyor.

O nedenle, ne New York’ta, ne Londra’da, ne Brüksel’de, ne Washington’da, ne Pekin’de, ne de Moskova’da- kısacası dünyanın neresinde isterseniz- liderler, müzakereciler bir araya getirilsin, politikalarında, görüş ve isteklerinde değişiklik olmadan hiçbir yere varılamaz.
Çözüme, anlaşmaya, tarafları ancak bir mucize ulaştırabilir.
İşimizi bizler yapmadığımıza göre, iş Allaha kalmıştır diyenler çoğunlukta. Ama, Amerikan amca, İngiliz, Rus, Alman, Fransız, Çinli- yani yabancı süper güçler- bir araya gelir, bir formül üretir ve Kıbrıs halklarına empoze ederlerse çözüm de bulunur, anlaşmada imzalanır.
Bu da, o yabancı güçlerin kendi çıkarlarına göre ayarlanmış olacağından, uzun ömürlü olmayabilir. Fakat, taraflar sürekli baskı altında tutulurlarsa, başlarından Demistokles’in kılıcı eksik olmazsa işler yürür.

Gitsin bakalım Eroğlu, gitsin bakalım Hristofyas ve Ban ki Moon’la yine medyaya güzel pozlar versinler, el sıkışsınlar.
Ne zaman sınırı ne de hakem kabul etmesinler, etmediklerini dünyaya duyursunlar ve desinler ki, “bizi yalnız bırakınız, sorun Kıbrıslıların sorunudur, biz kendi aramızda çözeriz. Bize süre tanıyınız, bunca yıllık sorun öyle birkaç yıl içinde çözülemez, çok karmaşıktır, bir kırk yıl daha müzakere ve pazarlık fırsatı veriniz bize”
Kıbrıs’taki Rum ve Türk halkları da ömürleri yeterse barışı, çözümü anlaşmayı görürler. Olmazsa evlatları, yine olmazsa torunları görür. Aceleye gerek yok.
Kavga kalaba, kan dökme, yıkmak, yakmak olmadığına göre varsın statüko, şimdiki sürer durum devam etsin.

Ban ki Moon da süresini tamamlasın, başka genel sekreterler onun yerini de alsın. Dünyanın sonu mu? Dünyamızda çözümlenmesi gereken o kadar acil durumlar varken neden Kıbrıs sorunu aciller sırasına konsun?

Bon Voyage, iyi yolculuklar Eroğlu, iyi yolculuklar Hristofyas. Bir dahaki sefere Allah kerim, bakalım bu kez nerelere uçmak varmış kaderlerinizde.
Bu haber 293 defa okunmuştur

:

:

:

: