AB'nin geçmişten bugüne Kıbrıs konusuna bakış açısını biraz hatırlatmak suretiyle bir yazı yazalım dedik. Bu noktada, Güney Kıbrıs'ın uluslararası hukuka aykırı olarak 1990'da AB'ye yaptığı üyelik başvurusunun kabul edilmesinden itibaren başlayan sürecin Rum uzlaşmazlığını cesaretlendirdiğini başlangıçta belirtmek gerek. Oysa AB, 1980'lere dek Türk-Yunan anlaşmazlıkları ve Kıbrıs meselesine taraf olmama yönünde bir tutum izlemişti. Hatta 'Yunanistan'ın üyelik başvurusunun Türkiye ile ilişkileri etkilemeyeceği' yönünde kararlar almıştı. Ancak, 1981'de tam üye olan Yunanistan'ın, Türkiye-Avrupa ilişkilerini etkileme imkânını elde etmesi, AB'nin tutum değişikliğinde önemli rol oynadı. Yunanistan, yalnız iki ülke arasındaki uyuşmazlıkları değil Kıbrıs sorununu da AB zeminine çekmeye başladı. AB'nin genişleme stratejisini veto edeceği tehdidiyle Güney Kıbrıs'ın üyeliğini kolaylaştırdı. Zaten başka gerekçelerle de olsa Türkiye'nin üyeliğine karşı çıkan AB ülkeleri için, Kıbrıs konusu, Yunanistan'ın arkasına saklanacakları yeni ve iyi bir bahane oluşturdu. AB, Aralık 1989'da Türkiye'nin 1987'de yaptığı tam üyelik başvurusunu kabul etmeyeceğini ortaya koydu. Haziran 1990'daki Dublin Zirvesi'nde ise, 'Kıbrıs sorunu, Türkiye-AB ilişkilerini etkiler' şeklinde karar aldı. Rum tarafı, bu kararın hemen ardından Temmuz 1990'da tüm Ada adına tam üyelik başvurusunda bulundu. Bu tarihten itibaren, Kıbrıs konusu Türkiye-AB ilişkilerinde sürekli dikkate alınacak bir faktör haline geldi. AB, Rum başvurusunu 1960 Anlaşmaları'na göre, 'Kıbrıs'ın, Türkiye ve Yunanistan'ın birlikte üye olmadıkları bir ekonomik ve siyasi birliğe katılımının mümkün olmadığı ve Güney Kıbrıs'ın Kıbrıs Türklerini temsil etme ehliyeti bulunmadığı' gerçeğine rağmen 1993'te işleme koydu. Kopenhag kriterlerini karşılamayan Rum Yönetimi'ni Birliğe dâhil ederek, kendi savunduğu demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü ilke ve değerleri ile de çelişkili bir tutum sergiledi. Ayrıca, 1994'ten itibaren Kıbrıs Türklerine ambargo uygulamakla, başvuru aşamasında sergilediği adil olmayan, hukuk dışı tutumunu sürdürdü. Üyeliğin gerçekleştiği tarihe kadar AB'yle Kıbrıs arasındaki tüm anlaşma ve müzakereler ise yalnızca Kıbrıs Rumları ile yürütüldü. Oysa Kıbrıs ile Ortaklık Anlaşması'nın 5. maddesi, Ada'daki iki taraf arasında ayrım gözetmeksizin tüm Ada nüfusunu kapsıyordu. AB'nin, Rum başvurusunu kabul etmesi ve Birleşmiş Milletler'in sürekli gündemindeki bir sorunun taraflarından birini üye kabul edeceğini ortaya koymasıyla birlikte, Güney Kıbrıs BM çerçevesinde bir çözüm zemininden uzaklaşmaya başladı.
Devamı yarına