Eski Türkiye’nin mirası olan KKTC’nin mevcut sistemi sürdürebilmesi imkansız hale gelmiştir. Özelleştirmeler yoluyla devletin ekonomideki rolünün çağdaş dünyanın normları çerçevesinde yeniden düzenlenmesinin ve devletin sadece asli görevlerine odaklanmasının zamanı çoktan gelmiştir.
KKTC’de son üç aydır Türkiye aleyhtarı gösteriler düzenlenmekte. Bunlardan birincisi ve yaklaşık 30 bin civarı katılım ile en büyüğü 28 Ocak’ta, daha az bir katılımla 2 Mart’ta ve en sonuncusu ve en az katılımlısı ise 6 Nisan tarihinde düzenlendi. Mitinglerde TC ve KKTC hükümetlerinin imzaladıkları protokol çerçevesinde KKTC hükümetinin aldığı ve almak istediği tedbirler protesto edildi. İlk ikisi “Toplumsal Varoluş Mitingleri” olarak adlandırılan bu gösterilerde ana tema Türkiye aleyhtarlığı ve düşmanlığı olarak belirmiştir. Sendikaların önderliğinde muhalif partilerinin (eski cumhurbaşkanı Talat’ın himayesindeki CTP-BG, TDP ve Denktaş’ın oğlunun DP’si) de desteklediği bu gösterilerde “İşgalci TC Kıbrıs’tan defol” gibi Türkiye’ye hakaretler içeren pankartlar ile “Kıbrıs Cumhuriyeti” bayrakları açılmıştır. Özellikle 28 Ocak’ta yapılan birinci mitinge Başbakan Erdoğan ve hükümetin etkili bakanları çok sert tepki verdiler. Tepkilerin odağında sadece eylemi organize eden aşırı sol gruplar ile muhalefet partileri değil, KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu ve UBP Hükümeti de yer aldı.
Türk dış politikası ve kamuoyunun Ortadoğu’daki Arap isyanlarına yoğunlaştığı bir sırada gösteriler ile ilgili akla takılan en önemli soru, KKTC’de de acaba aynı tarzda Türkiye aleyhtarı bir halk hareketi mi oluşuyor oldu. KKTC’de göstericiler neyi talep ve protesto ediyorlar? Gerçektende KKTC’de ciddi bir Türkiye aleyhtarı bir hareket mi oluşmaktadır? Şu an ki duruma nasıl gelindi? Şu an KKTC’nin yüz yüze kaldığı sorunlarla ilgili gerçek “suçlu kim”? Bütün bu sorulara sağlıklı cevap verebilmemiz için her şeyden önce KKTC’nin siyasal ve sosyo-ekonomik yapısını ve Kıbrıs’ın Türkiye için taşıdığı siyasi anlamı ve bugüne kadar Ankara’dan yürütülen politikaları iyi bilmemiz gerekmektedir.
Bugün KKTC, partizanlığın ve yolsuzluğun hüküm sürdüğü hantal devlet yapısı ve fazlasıyla şişmiş KİT’leri, Türkiye ve halkı ile rabıtası kopmuş genç kuşağı, akrabalık, eş dost ilişkileri çerçevesinde adaletsizliğin, partizanlığın ve ayrımcılığın (özellikle Türkiye’den giden göçmenlere yönelik) hâkim olduğu bir düzeni ile kendisi bir sorun haline gelmiştir. Türkiye karşıtı gösterilerin genel görüntüsü ise; bu yapıyı dönüştürmek isteyen AK Parti hükümetinin KKTC’yi yeniden yapılandırma politikalarına karşı içten topyekûn bir direnişin var olduğudur. Kıbrıs, müesses nizam ve siyasetçiler tarafından Türklerin toplumsal hafızalarının ve kimliğinin bir parçası haline getirilmiştir. 70’lerin siyasetçileri, Kıbrıs harekâtını oy toplamak için bir araç olarak kullanmışlar ama ne Kuzey Kıbrıs’ın yapılandırılmasına ne de örgütlendirilmesine ciddi anlamda müdahil olabilmişlerdir. Birçok önemli konuda olduğu gibi Kıbrıs konusu da, bürokrasinin kontrol ve denetimine bırakılmıştır. “Kıbrıs’ın siyasilere bırakılmayacak kadar önemli bir konu” olarak gören bürokratlar, Kuzey Kıbrıs’ı Türkiye’nin küçük bir prototipi olarak yapılandırmışlardır.
Yarın: Ankara’nın yeni Kıbrıs politikası
(Doç. Dr. YILMAZ ÇOLAK-Polis Akademisi Öğretim Üyesi)