Dünden devam…
Bu süreçte, bürokratlar ile hamileri haline geldikleri yerel unsurlar arasında organik ilişkiler gelişmiştir. Adadaki komutan ve büyükelçi KKTC yöneticileri için her şey demekti. Böylece Kıbrıs Türk liderliği gittikçe daha fazla otonomi elde etmişler ve bu otonomiyi özellikle mali kaynak sağlamada Ankara’daki siyasilere karşı etkili bir şekilde kullanmışlardır. Türkiye’deki siyasiler hem genel olarak Kıbrıs sorunu hem de KKTC’nin içyapısı konularında edilgen bir konumda kalmışlardır.
Bu yapıya ilk ciddi sivil müdahale Turgut Özal’dan gelmiştir. Özal, öncelikle KKTC’nin içyapısını kamuyu küçülterek ve özelleştirmeler yaparak yeniden düzenlemeye çalıştı. Bu çerçevede KİT’lerin özelleştirilmesi ve serbest ticaret bölgeleri kurulması için planlar yapıldı. Bu politikalara başta Kıbrıs Türkleri olmak üzere Türkiye’nin müesses nizamı da karşı çıkmış ve sonuçta hayata geçirilememiştir.
AK Parti, 2002 yılıyla birlikte tamamen yeni bir Kıbrıs politikası uygulamaya koydu. Bu politikanın birinci ve en önemli ayağı Kıbrıs sorununa çözüm bulmak olmuştur. Bu çaba başından itibaren TC ve KKTC’nin yerleşik düzenlerinin yoğun bir direnci ile karşılaşmıştır. Erdoğan liderliğinde Ankara hükümetinin kararlı durusu ile Annan Planına için yapılan referandumda KKTC’den yüzde 65 ile Evet çıkmış ve ilk defa olarak uluslararası arenada Türk tarafı çözümü engelleyen taraf olma suçlamasından kurtulmuştur.
AK Parti’nin Kıbrıs politikasının ikinci ayağı, KKTC’nin içyapısının yeniden düzenlenmesi olmuştur. Zaten 2000’lerin başlarında Kuzey Kıbrıs toplumundaki değişim isteğinin bir sonucu olarak siyasette de radikal bir değişim meydana gelmeye başlamıştı. Yıllardır iktidarda olan UBP’ye karşı CTP-BG 2003 ve 2005 seçimlerini kazanarak iktidar oldu ve 2005 yılında Denktaş’ın yerine CTP-BG’nin lideri Mehmet Ali Talat seçildi.
Beklenti çok açıktı; artık KKTC yeni yönetimiyle birlikte baştan ayağa yeniden yapılandırılacaktı. Bu hedef doğrultusunda Ankara hükümeti para musluklarını daha fazla açtı ve 150 milyon dolar civarı olan mali yardım 600 milyon doları aştı. Ankara’dan KKTC’nin yeniden yapılandırılması için doğrudan altyapı yatırımları yapıldı, yeni üniversiteler açılması yoluna gidildi ve büyük sermaye yönlendirilerek çok sayıda beş yıldızlı oteller inşa edildi.
Ne var ki, yönetim anlayışında hiçbir değişiklik olmadı. Hatta yıllarca muhalefette kalmış yeni iktidar döneminde partizanlık, yolsuzluk, adam kayırmacılık, ayrımcılık daha da artarak devam etti. Ankara ve Lefkoşa hükümetlerinin imzaladıkları protokollere izlenen partizan ve popülist politikalar neticesinde sadık kalınmadı. Bu ortamda gidilen 2009 yılı seçimlerini CTP-BG kaybetti ve UBP tek başına tekrar iktidar oldu. UBP lideri Derviş Eroğlu Mehmet Ali Talat’ı 2010 yılında cumhurbaşkanlığı seçimlerinde mağlup ederek KKTC’nin üçüncü cumhurbaşkanı oldu. Böylece yeni Kıbrıs politikasının ikinci aşaması başarısızlığa uğruyordu.
Yarın: KKTC’nin statükocuları