Kıbrıs Türk Toplumu bu günlerde geçen on yıldan sonra eskiye oranla çok fazla karamsar. Ada halkları genelde kıtada yaşayanlara göre daha karamsar olurlarmış, bunu Uzmanlar söylüyor. Biz Kıbrıslılar bunu yaşadığımız savaşlarda beyinlerimizde oluşan travmalara, bir de gelecekle ilgili belirsizliklere bağlardık. Ada halkındaki karamsarlığı ilk Avrupa Birliği Büyük Elçisi Anoil’in (Kıbrıs’a görevlendirildikten kısa zaman sonra Kuzeye geçişini yasaklayıp bu konuda da tarihe geçmiştik), Lefkoşa’da Atatürk Kültür Merkezinde Avrupa Birliği ile ilgili verdiği bir konferansta Kıbrıslıların karamsarlığını şöyle anlatıyordu “ bir Kıbrıslı sabah pencerelerini açıp masmavi gökyüzünde parlayan güneşi görüp temiz havayı ciğerlerine doldurduktan sonra “ bu gün Kıbrıs sorunu yine çözülmedi “ diye hayıflanarak güne başlarlar”
Avrupa Birliği Büyükelçisi Anoil çok kısa zamanda Kıbrıslıların ruh halini çözmüştü. Betimlediği olay daha çok Kıbrıslı Türklere uyuyordu. Çünkü Kıbrıslı Rumlar Kıbrıs Cumhuriyetinin Legalitesini kullanarak kendilerini dünya vatandaşı saydılar. Nitekim daha sonrada 2004 yılında Annan Planına hayır demelerine rağmen Avrupa Birliği üyesi oldular. Kuzeydeki Topraklarını kaybetmenin dışında başka sorunları da hemen hemen yoktur. Dolayısıyla Türkler kadar karamsar değildirler.
Karamsar olan daha fazla Türklerdir ve bu sefer haklı sebepleri vardır.
Çünkü Dünyadan izole edilmişlerdir ve yıllardır Kıbrıs meselesinde bir çözüm arayışındadırlar. Godot’yu bekler gibi Kıbrıs sorunun çözümünü beklediler. 1964 yılından beri üretimden kopartılan Türkler Türkiye’den gönderilen paralarla eli silah tutan her kes Mücahitlik yapamaya başladı. Askeri mantık içinde bunu anlatabiliriz ve o günün koşullarında düşünüldüğünde bunu anlayabiliriz. Bu döneme Mücahit Toplum dönemi diyebiliriz.
Memlekette bir savaş hali vardır ve nüfus olarak Türklerden beş kat fazla olan Rum Toplumunun saldırılarına karşı koyabilmek için tüm erkek nüfusun asker, Mücahit olması gerekmektedir. 1974 de kadar bu böyle oldu.
Peki 1974 den sonra Kuzeye toplanan Türkler niye üretime geri dönemediler ve Devlet kurumlarına memur olarak dolduruldular? Üstelik yüz yirmi bin kişilik nüfusa sahip bir toplumun ne kadar bürokratik sorunu vardı da toplumun üçte biri memur yapıldı. İşte bu döneme de Memur Toplum dönemi diyebiliriz.
Şu bir gerçek ki, tüm bunlar Türkiye Hükümetlerinin ve Türkiye Hariciyesinin, buradaki T.C Büyükelçilerinin bilgisi dâhilinde oldu. Yine para Türkiye’den geldi buradaki Hükümetler tarafından da dağıtıldı. Kıbrıs Türklerinin moral değerleri yüksek olmalıydı, göç etmemeliydiler, Kıbrıs sorununda umursuz olmalıydılar, Kuzeyde kurulan rejim, düzen devam etmeliydi. Ne pahasına?
Üretimden kopartılmış, itaatkar, göbeğinden bağlı, sanal bir dünyada yaşayan bir toplum yaratma pahasına.
Şimdi bu toplum yargılanıyor. Tembeldirler, lüks içerisinde yaşarlar, maneviyatları zayıftır, beslemedirler, 1. ve 3. Cumhurbaşkanları ve daha birçok üst düzey siyasileri ikinci ve hatta üçüncü kez emekli olup ikramiye almışlardır. Bazı Kamu İktisadi Teşekkülleri’nin başında bulunan bürokratlar yüksek maaşlar alıyor….v.s.,v.s…
Sanki, bütçe açığını kapatanlar, Ekonomik İşbirliği Protokollerini imzalayanlar, bunları engellemek istedi de birileri engel oldu.
“Yaşam standardınız yüksek! Düşürülmeli” , ” yatırımcı isterseniz, biz göndeririz ama iklim ve kıyak koşullar yaratılmalı” , “Turizm motor sektör ama çevre sizin için önemli değil”, ” Eğitim sektörü katma değerde 1. sektör ama Türkiye’de ne kadar Üniversite varsa buraya gelmeli”, Rekabet ve anti Tekel yasarlı çıkarılmadan “Özelleştirme yasası behemehâl çıkartılmalı”, ” haksız rekabeti engellemeye gerek yok çünkü rekabet edeceğiniz şirketler de Türk”, “bütçe açığınız %30, kapatmak için %30 fakirleşmelisiniz”.
İşte Kıbrıs’ı uzaktan yöneten toplum mühendislerinin ve yerli İşbirlikçilerinin çözüm formülü bunlar.
Haliyle, Kıbrıs Türklerinin morali bozuk, umursayana duyurulur.