Toplum olarak hemen hepimiz her fırsatta demokrasiden bahseder, demokrasinin ülkemizde yokluğundan yakınır, siyasileri demokratik bakış açısından, demokratik kültürden yoksun olmakla suçlarız.
Öncelikle suçlanması gereken işçiyi, memuru temsil eden ancak onların haklarını iktidarı elinde bulunduranlara karşı korumayan Sivil Toplum Örgütleri olmalıdır. Ülkemiz Sendikalar, Dernekler, Birlikler çöplüğü haline gelmiştir. Sendikalarımız her geçen gün biraz daha sararmakta, dernekler ve birliklerin büyük çoğunluğunun adresi ve tabelası bile bulunmamaktadır. Vatandaşlar arasında; adresi ve tabelası bulunan STK’larınbüyük kısmının kişisel hesaplarla, sadece seçim dönemlerinde hareketlendiği, temsil ettiği kitleyi iktidara nasıl pazarlayacaklarının hesabını yaptığı kanaati hâkimdir. STK’larımızın davranış şekilleri dönemler itibarıyla incelendiğinde bu kanaatin doğru olduğu görülmektedir. İşte bu basit ve ucuz hesap demokrasinin işlemez hale gelmesine, bireylerin iktidar gibi devasa bir gücü elinde bulunduranlara karşı savunmasız kalmasına, toplumsal sorunların her geçen gün büyümesine neden olmaktadır.
Bugün, sendika ve derneklerimizin ezici çoğunluğu nasıl bir dünya, nasıl bir gelecek istediklerine dair düşünce üretme gücünden yoksun, ufuksuz, hayal gücünü yitirmiş, ne istiyorsunuz sorusuna bireysel minik çıkarları dışında verecek makul cevapları bulunmayan, ülke ve dünya gündeminden kopmuş vaziyettedir. Ne, temsil ettikleri kitlenin dertleriyle ilgilidirler ne ülke sıkıntılarıyla nede dünya gündemiyle… Dertlere derman olması, toplumsal sorunların çözümlerine yönelik projeler sunması gereken STK’lar, dermansız derde tutulmuş hasta görünümünde kendilerine uzanacak şefkatli bir el beklemektedirler adeta.
Bu durum sürdürebilir olmadığı gibi, ülkemiz ve halkımız açısından büyük kayıplara neden olmaktadır. Temsil ettiği kitle içerisinden tek bir bireyin derdine derman, herhangi bir sosyal yaraya merhem olmayan, tek bir öğrenciye burs vermeyen, çevrenin katledilmesine seyirci kalan, hastaları yatakta kaderlerine terkeden, sınıfta olması gereken öğretmeni -öğrenciyi kapıda bırakan Sivil Toplum Örgütleri bu ülke için büyük kayıptır ve durumlarını gözden geçirip kendilerine gelmeleri ertelenemez bir hal almıştır…
Sivil Toplum Örgütleri bir yandan temsil ettiği kitlenin haklarını korurken, aynı zamanda ülke sorunlarıyla alakalı görüşleriyle, düşünceleriyle devlet yöneticilerinin ve kurumlarının hata yapmasına engel olmalıdırlar. Bu bütün demokrasilerde böyle olur... İktidarı elinde bulunduran güç kimse onunla özdeşleşerek ne sendikacılık ne de dernekçilik yapılır. Yapılsa bile bunun adı Sivil Toplum Örgütü değil, başka bir şey olur.
Özetle; STK’larımız hastadır. Koltuk değneği olmadan yürüyemeyeceklerine inanmakta yürüyebileceklerine dair inançlarını, ümitlerini, hayallerini kaybettikleri için denemeye bile teşebbüs etmemektedirler. Ülkede var olan bütün sıkıntıların temelinde Sivil Toplum Kuruluşlarımızın bu hastalığı nedeniyle sorumluluklarını yerine getirmemesi gerçeği vardır.
STK’lar ufkunu, hayallerini geniş tutar, üzerine düşen sorumluluğun bilincine varır gereğini yaparsa, siyasilerde aynı düzenli işleyişe uyacak, siyasetin ve demokrasinin işleyişi rayına girecek, yakalanan toplumsal huzur diğer toplumlar içinde ilham kaynağı olacaktır.