Her siyasi parti iktidara, ulaşmayı planladığı hedeflerle gelir. Bu hedefler ülkenin tamamını kapsayıcı özellikte, gerçekleştiğinde bireylerin hayatlarını kolaylaştıran, toplumsal huzur ve refahı artırıcı nitelikte olursa itibar görür.
Siyasi arenaya çıkan her partinin iktidara gelmek için daha doğrusu varlığını sürdürebilmek için vatandaşları inandırma, geniş kitleleri kendi saflarına çekme zorunluluğu vardır. Bunun için vatandaşların tamamına ulaşması, iletişim kanallarının her türünü etkin kullanması gerekir. Her yerleşim yerinde, ülkenin her noktasında örgütlenmesi bir mecburiyet haline gelir. İşte bu mecburiyet, iktidarı hedefleyen her siyasi partiyi, vatandaşları oy veren, oy vermeyen topluluklar olarak değil, birden fazla topluluklardan oluşan bir bütün olarak görmeye mahkûm eder. Bu mahkûmiyetin farkında olan, en küçük toplulukları bile içerisine alacak mekanizmayı iyi kurmuş partiler etkin, güçlü ve başarılı, kendisini Milletin efendisi olarak gören, çizgisiz, çerçevesiz partiler ise güçsüz, etkisiz ve başarısız olur.
Ülkemizde yıllardır yaşadığımız siyasi huzursuzlukların temelinde, tarihi süreçte edinilen tecrübeler ışığında oluşmuş çağdaş siyasi parti anlayışının gerisinde kalmışlık yatmaktadır. Siyasi aktörlere şöyle bir bakınız. Bütün dünyevi görüşlerinizi, sevinçlerinizi, öfkenizi, kızgınlıklarınızı bir kenara bırakarak gündemdeki isimleri gözden geçiriniz. Ezici çoğunluğunun hiç değişmediğini, ne ülkeye ne vatandaşa hiç hayrı olmamış isimlerin tekrar tekrar Meclise taşındığını göreceksiniz. Partileri siyasi sistemden bağımsız değerlendirmek bizleri yanlış sonuca ulaştıracağından, bu sonucun doğmasına neden olarak, seçmenin verdiği oyları değil de çağdaş normlardan uzaklaşmış siyaset anlayışını, başka bir deyişle siyasi sistemi sorgulamak daha doğru olacaktır.
Son yaşanan UBP Kurultayını hatırlayalım. Aylarca süren gerilim sonunda ortaya çıkan sonucu şöyle bir düşünelim. Tarafsız bir bakış açısıyla değerlendirdiğimizde kurultayda yüzde elli olarak ortaya çıkan tablo delegenin, mevcut adayların hiç birini partiye Genel Başkanlığa layık görmediğidir. Bugün verilen kavgalar delegenin bu mesajını iyi okuyamamak veya başka sevdalar peşinde koşmak anlamı taşıyor izlenimi vermektedir. Bu durum devam ederse, UBP’nin birkaç parçaya bölünmesi kaçınılmaz görünmektedir.
Burada yapılması gereken en doğru şey, atılması gereken en doğru adım, vatandaşın ve delegenin beklentisi, her iki adayında zaman kaybetmeden uzlaşıya varmaları, UBP’nin önünü açmalarıdır. Bu şekilde yapılırsa mevcut adaylar bir yandan delegenin ve vatandaşın gözünde partiyi bölen olmaktan kurtulacak, diğer yandan gerçek lider olarak görüleceklerdir. Bu seçeneklerin dışında, delegeleri ikna etmeye çalışmak gibi rakibi zayıflatmaya yönelik her girişim, kimden gelirse gelsin durumu daha içinden çıkılmaz hale getirecektir.
Bizden söylemesi.