Kadın olmanın boyunduruğu altına girmiş kelimeler
En soyut haliyle çarpıyor yüzümüze cinsiyetçilik.
Öyle böyle değil, bir tokat gibi…
Doğru ya, kelimeler bile seksistlerdi.
“Senin gibi bir kadına yakışıyor mu böyle sözler” ile başlayan cümleler
“Erkek adam” egemenliği ile nokta buluyordu.
Kadınlara yakıştırılmayan birçok şey, “erkektir yapar” ideolojisinin temellerini oluşturuyordu.
Cennette yaratılan kadının, kovulduğu yerin yerlisi olduğunu yazar bazı kitaplar
Cennetin sürgünüdür kadınlar.
Aşkın elması, kaderin cilvesi işte!
Erkeğin elinin kiri, “kız kısmının” günahı mıdır?
“Göster oğlum amcana” övgüleriyle gözlere sokulan cinsel organ mıdır erkeği yücelten?
Yoksa ince bir mukoza zar mıdır kadını namussuz yapan?
Ne diyelim;
Bacak arasından yönetiliyor dünya!
Küçücük ellerine kınalar yakılıyor, gelin diyerek telli duvaklara sarılıyor.
Oyuncak bebekleri ellerinden alınırken, canlı kanlı bebeklerle tanışıyorlar
Kendi bedenlerinden çıkan…
Gözlerinde koca bir dünya.
Çocuk desen değil, kadın desen hiç değil.
Çocukluk ile kadınlık arasında kalmış ince bir çizgi.
Dokunsalar, ağlayacak belki.
Dokunmuyorlar.
Görmüyorlar.
Susmak işine geliyor dünyanın.
Susuyorlar.
Gözyaşları akamıyor.
Bin kelime de etsen, yok!
Öyle bir acı ki, tarif edilmiyor…
Cennetin sürgünü, ademoğluna kurban gidiyor.