Gerçekleri görelim

Altı ay sonra Başbakan Özkan Yorgancıoğlu nihayet gerçeğe avdet eylemiş…

Altı ay sonra Başbakan Özkan Yorgancıoğlu nihayet gerçeğe avdet eylemiş…
Böyle yorumladı bir dostum Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Başbakanının neredeyse göreve gelmesinden altı ay sonra Ankara’ya ilk ziyarette bulunabilmesini.
“Ankara’dan davet gelmiş de Yorgancıoğlu mu burun kıvırmış?” diyemedim.
İster oy verelim, ister vermeyelim, serbest oyla seçilen yöneticilerine saygı devlete saygıdır, demokrasinin gereğidir.
Ayrıca, Başbakan Yorgancıoğlu’nu severim. Bir anlamda solun Derviş Eroğlu’su gibi bir çizgide. Saha dışından gelip, kendi çizgisini koruyarak, sloganlara teslim olmayarak tabanın geniş bir yelpazesinin sesi olabilmek az iş değil. Gördük kurultayda pek fazla bir taraflarını oynatmadan, birilerine el açmadan, bildiğini söylemekten geri durmadan kendi çizgisini, rengini koruyup başarıyı göğüslediğini.
Yarın ne olur? Tabii ki demokrasilerde başarılı olan kalır, başarısız olan da oyla gider. Daha göreve geleli kısa bir süre geçen bir hükümete elbette ki biraz zaman tanımalı, eleştiriyi ondan sonra serbest bırakmalı.
Diyeceğim de, yine de duramayacağım. Bazı konularda ideoloji toprağın gerçeğine uymayabilir. Beklentiler ile olabilecekler arasında geniş bir makas olabilir. İnsanların uluslararası karşılaşma izleme beklentisi, takımlarının mahalle liginden ötede de futbol oynaması talebi haklıdır elbette. Ancak, bunun sağlanması için 1960 sisteminden bile geriye gidip Rum federasyonunun alt ligi olmayı kabul etmek çözüm değil elbette. Bir başbakanın da buna destek vermesi herhalde ideolojik körlükle mümkün olabilir. Sonuç ne oldu peki? Ne büyük ilerleme sağlandı o teslimiyet imzasından sonra? Bu işler öyle faso fiso falan değil, hayati konulardır. Kıbrıs Türk halkına dünya futbolu diyerek büyük bir ihanet belgesi imzalatılmış ve hala daha savunulmaya çalışılmaktadır. Ayıptır, ayıp dönün artık bu rezaletten.
Bu meselede Yorgancıoğlu deyim yerindeyse sıcak patatesi kucağında buldu, desteklemek zorunda kaldı diye düşünüyorum. Kolay değil bu kadar yıl çözüm için her şey mubah edebiyatından sonra iktidara gelmek ve hangi şartlarda olursa olsun bir alandaki “çözüm” umuduna “hadi canım sende olur mu öyle şey” diyebilmek. Bakın nedense Eroğlu bile açıkça yapılan saçmalığı diyemedi, konuyu evirdi çevirdi taca atmayı tercih etti.
Yorgancıoğlu’nun Ankara ziyaretine gelince, doğrudur geleneklere uyup başbakan sıfatıyla ilk ziyareti Rum dostlarıyla buluşmak maksadıyla üstelik de unvanını kapıda polis kulübesine askıya asarak kullanmamalıydı. Parti başkanlığı ayrı iş, başbakanlık ayrı iş, malum. Ama yine de tercih meselesi bu işler. Altı ay sonra da olsa Ankara’ya gelmek, Ankara’nın değerlendirmelerini görmek, ayağın yere basmasını sağlamak açısından şart bir durumdu, oldu.
Şimdi doğruyu söyleyelim, para elden cumhuriyetinde siyasi palavra edebiyatı bedava ama bir de parayı verip düdüğü çalmak isteyen var ki son zamanlarda ciddi bir tavsiye operasyonuna girmiş gibi görünüyor. Ne demek ABD büyükelçisi üzerinden Rum lider Nikos Anastasiades ile temasa geçmek, pazarlık yapmak? Bütün Türk basını suspus. Kimsenin konuşmaya cesareti yok veya niye Kıbrıs üzerinden kavga edelim anlayışı hâkim. Ama durumu net olarak görmek lazım.
Ne demek Rumla doğrudan veya dolaylı olarak Türkiye’nin görüşmesi?
Efendim Rumlar öneriyi reddetmişler ama…
Kimi kandırıyorsunuz? Rumun öneriyi reddetmesi her zamanki gibi bizim cankurtaran simidimiz oldu ama durumun vahametini değiştirmedi. Bu yol açıldı ve yarın yine kullanılacak. Ne demek bu gelişme?
Devekuşu gibi kafayı kuma gömmeden cevap verecek olursak Türkiye Rum kesimi ile ne görüşebilir?
1- “İşgalin” nasıl sona erdirilebileceğinin şartlarını ve
2- İlişkilerin normalizasyonunun nasıl sağlanacağını görüşür.
Kimse kaş göz oynatıp, nevrofik hareketlere girişmesin. Acı da olsa anca bu olabilir. Niye Türkiye KKTC’yi es geçerek Rum tarafıyla görüşür? Böyle davranarak KKTC’yi yok saymış olmaz mı? Yok sayılan KKTC’nin anlamı ne olur? 1974’de bu yana uygulanan Kıbrıs siyasetinin tümden iflasının ilanı değil mi böyle bir durum?
1960 garanti sistemi çerçevesinde 1974’de adaya müdahale eden Türkiye’nin diğer garantörler ve 1960 devletinin Türk öğesi dışlanarak Rum öğe ile doğrudan veya dolaylı görüşme yapması Mart 1964’de oluşturulan Türk öğe olmadığı halde sadece Rum öğenin Kıbrıs Cumhuriyeti hükümeti olduğu fiili durumun Türkiye tarafından da yıllar sonra kabulü anlamına gelmez mi? Eğer öyle ise, Türkiye bu “bir kısım toprağında asker bulundurduğu” devlet ile geri çekilme şartları dışında neyi görüşebilir?
Haziran’da ne kadar su verileceği veya önümüzdeki yıl Türk enterkonnekte sistemine denizaltı kablosuyla adanın bağlanıp bol ve ucuz elektriğe kavuşacağını mı görüşecek um kesimiyle Türkiye? Elbette onlar de görüşülecek ve Türkiye’nin elini öyle görüşmelerde güçlendirecek unsurlar ama durum işgal edilen ile işgalci arasındaki ciddi pazarlık durumu…
Nitekim Rum tarafının Türk önerilerini reddetme sebebi ne tek egemenliği istemediklerinden ne de Kıbrıs’ın tümüne sahip çıkmayı bıraktıklarından dolayı değil, TC önerisinde yer alan “Tek egemenliğin kabulüne karşılık garanti anlaşmalarının yeni Kıbrıs’ta devamı” şartıdır.
Rum tarafı Tanrıya şükür TC’nin önerisinde aslında Kıbrıs Türk devletinin kurban edildiğinin farkına varamamış veya ileride bu konunun daha net ortaya konacağı ümidiyle şimdilik reddetmeyi tercih etmiştir. Rum tarafının beklentisi içinde bulunduğu dış politika yalnızlığı ve 17 Aralık sonrasındaki siyasi-ekonomik savrulma dolayısıyla Türkiye’nin “ne olursa olsun Kıbrıs’ta çözüm” noktasına geleceği ve hayal edilemez ödünler verebileceğidir. Bu konuda maalesef haklı olabileceklerinin emareleri de olmakla beraber günün sonunda böyle bir adımın atılmasına tek başına siyasi erkin gücünün yetmeyeceği, muhalefet dahil daha geniş katmanların desteğine ihtiyaç duyulacağı ümidi derin hayal kırıklığımı biraz teskin etmektedir.
Yine de bu tehlikeli ve maceracı girişe daha net hayır demek Kıbrıs Türkü için yaşamsal önemde bir durumdur. Bu konu elbette ki siyaset üstü olarak ele alınmalı ve her platformda tartışılıp sonuçları soğukkanlılıkla değerlendirilip yeni politikalar üretilmelidir.
Annan planı sürecinde başlayan KKTC’nin tavsiyesi eğilimlerinin bugün çok ciddi boyutlar aldığını görmek gerekir.
Bu haber 1955 defa okunmuştur
  •    - 10.06.2014 kanadaya gitmek isterdim biraz daha para biriktirmem lazim3 senelik amerikan vizem var
  • Kıbrıs Türkleri Mehmet Kadir  Calgary Alberta Canada - 08.02.2014 Kıymetli yazarım, Bu yazınız dahil heryerde Kıbrıslı Türklerin adı geçiyor. Kıbrıslı Türkler tamına kimler giriyor ? Bu tanımda sadece Annan planı referandumunda veya daha sonra yapılacak bir referandumda oy verme hakkı verilen Türkler mi kastediliyor? Kıbrısın dışında yaşıyan askerlik mükellefiyeti olan KKTC vatandaşları ne oluyor ? onlara da Kıbrıs Türkü deniliyorsa referandumda oy verme hakları ne oluyor ?

:

:

:

: