Ağır aksak da olsa görüşmelerin yeniden başladığı ve Ağustos böceği çalışkanlığıyla devam eden süreçte tarafların birbirlerine saygı duymaları temel bir ihtiyaçtır. Güven duyulmayabilinir. Niye güvensin Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu muhatabı Nikos Anastasiades’e veya görüşmeci Kudret Özersay niye güvensin Rum görüşmeci Mavroyannis’e? Ama eğer muhataplar asgari saygıyı duymuyorlar ise süreç falan hikâye, bir yere varılamaz. Diyeceğim muhataba saygı önemli.
Kıbrıs sorununun geçmişinin ne kadar kirli olduğunu ne kadar anlatsak az anlatmış oluruz. Rumların korkunç hataları, soykırım senaryoları, bizim hatalarımız inkâr edilir ise dön baba dönelim, bu sorun bitmez bizler her defasında “yeni ve nihai” süreçlere mahkûm oluruz. Öğrenemedik bir türlü, son şans falan diye bir durum yok, hiç de olmadı. Sorun varsa, çözülmediyse ve birileri çözelim demekteyse demek ki çözüm için umut hala var, dolayısıyla hep bir son umut da var. Onun içindir ki Ahmet Sözen hocanın kamuoyu yoklamalarında istediği kadar tek ümit koalisyonda olsun, Türklere üniter devleti, Rumlar da iki devleti kategorik olara reddetsinler, bu seçenekler görüşme masasında olmalı, süreci ve çözüm umutlarını federasyona hapsetmemeliyiz. Konuşulmasa da, Plan B veya Plan C diye kodlansa da bu seçeneklerin varlığı, ille de onların rıza gösterebileceği hatta kerhen kabul edecekleri bir federasyona mahkûm olamayacağımızın ve yeni federal Kıbrıs’ın ancak karşılıklı uzlaşma ve rızayla olabileceği karşı tarafa usulünce hissettirilmelidir.
Sanırım bu yapılmaktadır. En azından 26 Mart günü 2. Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’ın maruz kaldığı menfur saldırıdan sonra Rum tarafına muhakkak “Haddinizi bilin haddinizi” denilmiş, o saldırganların en seri şekilde ve hafifletici neden aranmadan cezalandırılması daha sonra daha büyük acılar yaşanmaması için kanımca şarttır.
İkinci Cumhurbaşkanı Talat ile birçok konuda ayrı düşünebilirim ama şu Milliyetçi Halkın Cephesi (Elam) adını kendine yakıştıran faşistlerin saldırısından sonra söylediklerine şapka çıkartırım. Olgun, devlet adamı tarzında ve kesinlikle bir barış adamı cevabıydı Talat’ın cevabı. Bu hafta sonu Lefkoşa’daki ofisinde dinlediğim Talat ciddi bir şekilde kendisine yapılan saldırıdan ürkmüş, tedirgin olmuş ama korkmadan ziyade adeta kararlılığı daha da artmış, bir anlamda “bu musibetten ne hayırlı sonuç elde edebiliriz” yaklaşımında idi.
PARALEL YAPI
Son günlerde Türkiye’de çok revaçta “paralel yapı” üzerine inşa etmek her kötü gelişmeyi. Talat da kendi ve diğer katılımcıların hayatına kasteden Elam örgütünü “Bunlar da Rumların paraleli” diyebilecek kadar şakacı bir ruh halinde idi. “Yunanistan’dan esinleniyor bu örgüt, bizim ülkü ocakları gibi… Yapı açısından söylüyorum. Onlar Yunanistan'dan esinleniyor bizimkiler de Türkiye'den esinleniyor.”
Talat Rum yönetiminin çok ciddi tepki koyduğunu polis genel müdürünü görevden aldığını söylüyor ve kendisi sorup kendisi cevaba devam ediyor: “Az bir tepki midir bu? Burada öyle bir şey olsa bizimkiler yapar mıydı? Sınır olaylarında yapıldı mı böyle bir şey? Tabii sınır olayları bu yaşananla birdir demiyorum ama güvenlik güçleri kendilerinin yapacağı şeyleri sivillere yaptırmaz. Benim söylemeye çalıştığım [Rum lider Nikos] Anastasiades ciddi bir tepki ortaya koydu. Ben tatmin oldum Rum Yönetimi bakımından ama polis bakımından olmadım. 5 - 10 tane polis görevlendirildi. 5-10 polis ne yapabilir ki? Bunu bilerek yaptılar. Bence polis ve eylemciler işbirliği içindeydiler. Polisin Elam’cılarla işbirliği var.
Rumların “paraleli” mi yani?
Talat: “Orada paralel değil de daha başka bir şey. Paralel diyebilirsiniz tabii…Şöyle müebbede mahkum, cinayet işlemiş birisi hapishaneden geceleri çıkıyor ve gidiyor. Diğer suç veya suç çetesine iş yaptırıyor. Sonra da hapishaneye geri dönüyor. Bu ortaya çıktığında tabii Rum tarafı kaynadı o zaman. Bu nasıl bir şeydir? Bu daha önce olan, böyle bir yapı var. Ve orada bence bu ilişki nedeniyle Elamla polis ilişkiliydi. Elam’ın maksadı bu işi, konferansı bozmaktı. ‘Talat korktu kaçtı sabote ettiler gibi’ bir niyetleri vardı diye düşünüyorum. İsteselerdi yakarlardı orayı. Çünkü kimse yoktu. Rumları da Allah korudu. ABD Büyükelçisi de oradaydı, Allahtan? O da bu mantaliteye şahit oldu..
Çözüm olsa bu mantalite yaşamasına müsaade eder mi?
Talat: Bunlar küçük bir azınlıktır. Çok küçüktür. Bana göre bu saldırı çok iyi oldu. Çünkü ne yapmamız gerektiğini de bilince çıkardı. Bakın özellikle çözümden sonra biz bir kere Kıbrıs’taki barışı sabote etmeye yönelik ırkçı ötekileştirici tavır ve söylemleri yasaklamalıyız, suç kapsamına almalıyız? Her iki tarafta da. Federal suç kapsamına almalıyız ve bu insanları tecrit etmeliyiz. Aksi takdirde barış yaşamaz.
Mesela bakın Rum başsavcı silah eğitim alan, askeri eğitim yapan Elamcıları serbest bıraktı. Dedi ki bu suçtur ama şimdilik kovuşturma yapmıyorum. Diyebildi çünkü sağlam bir tanımı yoktu bu suçun. Bunların tanımlanması lazım. Yasal eksiklik var? En azından bunların tanımlanması lazım. Tabii bu suçlar bizde de tanımlanması lazım. Bir nefret ve ötekileştirmeyi önleme yasası çıkmalı.
Bir nevi “nefret suçları yasası” gibi bir şey yapılmalı diyorsunuz?
Sonuç olarak bence bu gibi suçlar nefret suçları kapsamına girmesi lazım. Hiç başka bir çaremiz yok. Bilfiil saldırı ise, tamamen ağır suç kapsamına alınmalı, en ağır şekilde cezalandırılmalı, hafifletici sebebe falan bakılmamalı. Yani başka hiç çaremiz yok. Aksi halde bunlar bozacak barışı. Bu küçücük gruplar bozabilir barışı. Apoel takımı var Lefkoşa’da, Türk arabaları orada kâbus yaşar. Arabalara taş ya da sopayla saldırıyorlar. Ben Rum polisinin yerinde olsam oraya sürekli nöbetçi dikerim ya da kamera koyarım. Hala bu saldırılar devam ediyor. Çözümden önce bunların çözümlenmesi iyi olur. Güven Artırıcı Önlem (CBM) peşinde koşacaklarına bunların peşinde koşmalılar. Çünkü bunlar gerçekten güven artırıcı önlemlerdir. Mesela Maraş’ın açılmasının ne alakası ar güven artırıcı önlemle? Kıbrıs sorununun toprak bölümünün bir parçası, bütünlüklü çözümde ele alınmalı. Ama Apoel işi güven artırıcı önlemdir.
Kıbrıs sorununun doğrudan bir parçası olan konuyu, alıp ben büyük başarı elde etmek siyasi avantaj elde etmek için güven artırıcı önlem sıfatına sokmaya çalışıyorlar? Ama benim güven artırıcı önlem dediğim şey ise, pozisyonları değiştirmemesi. Mesela Türkçe Rumca dersleri. Hem de Türk ve Rum öğrencilere diğer toplumun dili öğretilmeli. Türkçe bilen genç Türklere düşmanlık beslemez. Ama şu anda genç Kıbrıslı Rumlar Kıbrıslı Türklerle iletişimden kaçınıyor, hatta Kıbrıslı Türkleri sevmiyor. Bizde ise tam tersi. Bizde gençler çözülsün istiyor, yaşlı kesim Rum’a güvenmiyor, çözüm olmaz diyor...
Ders kitapları nefret söyleminden ayıklanmalı, yeni neslin daha barışcıl fikirlerle donatılmasına izin vermeli. Rum eğitim bakanı bir ara denemeye kalktı ama Kilise ve marjinal örgütler boğdu o girişimi. Şimdi bakın Avrupa Konseyi bu konuda çok çalıştı ama benim eğitim bakanlığımdan sonra çalıştı. Ben cumhurbaşkanı olduktan sonra. Biz Türk taraflı olarak değiştirdik. 1994’te ben eğitim bakanı iken tek taraflı olarak yapmıştık. Ama UBP 1996da tekrar iktidara gelince kitapları değiştirdi. Ama 2005teki değişiklik avrupa konseyi tarafından beğenildi ve aynı çağrı Rumlara da yapıldı, ama yapamadılar.
Şimdi bu olaydan sonra da özellikle bu saldırıdan sonra bence bu konuda alınması önerilecek tedbirlere kimse karşı çıkamayacak Rum yönetimi de karşı çıkamayacak. Bana yapılan saldırı barış süreci bakımından iyi oldu. Bir musibet bazen bir nasihatten iyi olurmuş. Ne yapılması gerektiği anlaşıldı. İşin ilginç tarafı başka şey de oldu, Kıbrıslı Türkler yanında Kıbrıslı Rumlar da geçmiş olsun deyip üzüntülerini ilettiler. Başpiskopos Hrisostomos bile beni aradı. Üzüntülerini bildirdi. Sempatilerini bildirdi?
Kilisenin rolü nasıl? Daha önce Elam ile başpiskopos aynı çizgide değil miydi?
Ruhani olarak öğreti olarak Kilisenin aşırılıkları var, Elam ile aynı hedefleri var. Ama başpiskoposun bu yaklaşımı [Talat’ı araması, Elam’ın parti faaliyetine izin verilmemeli demeçleri vs] kendini Elamdan ayırmak içindir. Çünkü suçlandı birçok defa Kilise Elamın destekçisi diye. Aslında marjinal ve katı görüşleri, aşırı milliyetçi görüşleri açısından Elamla Kilisenin arasında bir paralellik vardı. Ama anlaşılan Kilise çok rahatsız oldu ve kendisini o örgütten ayırmak istedi. Birlikte hareket etmediklerini ifade etti. Ve ilk defa Kilise çözüm diyor. Bu olayda demiyorum ha, bu bir tanesi sadece, daha genel olarak söylüyorum… Anastasiades’i destekliyor federasyon kelimesini kullanıyor. (Devamı yarın…)