Çevre ve Doğal Kaynaklar Bakanlığı Müsteşarı Hakan Oran, müsteşarlık görevinden istifa etmiş. Gelenin tutkalla yapıştığı koltuktan rahatça kalkan Oran, Çevre ve Doğal Kaynaklar Bakanı Hamit Bakırcı ile arasında çıkan görüş ayrılıkları nedeniyle halka, beklenen hizmeti veremeyeceğiiçin bu kararı aldığını açıklamış.
Oran’ı tanımam, bilmem. Haklı-haksız değerlendirmesini yapacak durumda da değilim. Ancak istifasına şapka çıkardığımı söylemek isterim.
Zira, istifa olayı KKTC gibi bir ülkede pek alışıldık bir şey değil. Hele hele açıklamasındaki, “Kamu makamları halka hizmet makamlarıdır. Halka hizmet etmekle ilgili şartlar ve/veya olanaklar ortadan kalktığında ve halkın beklentilerine uygun hizmetin yerine getirilemeyeceği durumlarda artık bulunduğunuz makamı işgal etmemek ve bu hizmeti yerine getirebilecek olanlara devretmekle mükellefsiniz” ifadeleri, kulaklarımızı bir daha ovuşturmamıza neden olacak mahiyette.
Yürekten söylüyor veya söylemiyor onu bilemem. Bildiğim, devlet memurluğunun, millete hizmet için devlette bir görev edinmek olduğu…
Oran’ın, “bu şartlar ortaya çıktığında buna direnmek sadece maaş alarak günü geçirmek ve makamın gücünden istifade etmeye çalışmak bu topluma ve devlete yapabileceğiniz en büyük kötülük anlamına gelecektir ki buda benim bugüne kadar savunduğum tüm değerlere uygun bir durum değildir” açıklamasına imza atmayacak bir kişi bile yoktur ancak bunu uygulayan kişileri bulmak zor.
Oran, hizmette siyasi beklenti içine girilmemesi gerektiğini söylüyor ki, çok mühim bir husus.
Bunun aynı zamanda siyasete ve siyasetçilere kaybedilen güveni yeniden tesis edeceğini belirten Hakan Oran, taş ocakları, AKSA, CMC ve çözüm bekleyen diğer birçok çevre sorununun çözümünde de bu düşünceyle hareket edilmesi umudunu dile getirirken, koltuğuna mıhlananlara da örnek oluyor.
(Burada “Bakan haklı, Oran haklı” durumunda olmadığımızı, hizmet verme noktasında tıkanan bürokratın, maaş ve mevkiyi bir kenara iterek, koltuğu kolayca bırakabilme cesaretini göstermesinden memnuniyet duyduğumuzu, zamanı gelince gitmenin naif bir davranış olduğunu yineleyelim.)
***
Bilindiği üzere, modern devletler, kitlesel olarak örgütlenmiş merkezi bürokrasiler aracılığıyla işletirler. Burada siyasetçinin de, bürokratın da yansız bir yönetim sergilemesi zor olduğundan, aradaki dengenin sağlanması için ülkeler yansızlık sorununa çözüm aramışlardır. Bu noktada ise karşımıza iki güzel örnek olarak İngiltere ve ABD çıkar.
İngiltere’de bürokrasi-siyaset ilişkisinde tam bir yansızlık olduğunu söylenebilir zira üst düzey bürokratların hükümetle ilişkisi kesin birtakım kurallara bağlanmış ve bu kurallar da geleneklerle desteklenmiştir. Bu yolla hem politikacıların bürokrasiye keyfi müdahalesi engellenmiş hem de bürokrasinin hükümet programlarını baltalayıcı ve engelleyici yaklaşımlarının önüne geçilmiştir. İngiltere’de, 1985’de kabine sekreteri tarafından kamu yönetimin başı sıfatıyla yayınlanan genelgeye göre;
** Kamu görevlileri halkın hizmetkârıdır.
**Kamu görevlileri, hükümetin sorumlu olduğu kamu hizmetlerini hayata geçirmek için vardır.
** Kamu görevlileri, sorunlara inandığı çözümleri önerirken hiçbir korkuya kapılmadan hareket edebilirler.