Türkiye Cumhuriyeti’nin Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun ülkemize gerçekleştirdiği ziyaret, Güney Kıbrıs’a güzel bir gövde gösterisi oldu aslında.
Bakan Çavuşoğlu, geldi üst düzey temaslar gerçekleştirdi. Cumhurbaşkanını, Meclis Başkanı’nı, Başbakan’ı, Dışişleri Bakanı’nı ziyaret etti.
Tüm ziyaretlerde sağı solu bir kenara bırakıp tek ağız tek yürek hareket edildi. Açıklamalar bu yönde yapıldı.
Demekki neymiş? Bazen bazı özel durumlarda özellikle ülkenin kaderini tayin edecek konularsa sağ sol gömleklerini bir kenara bırakıp aynı düşünceleri paylaşabiliyormuşuz.
Çavuşoğlu’nun ziyaretinden notlara baktığımız zaman;
Cumhurbaşkanı Eroğlu, Kıbrıs Rum tarafının görüşme masasından kaçtığını ve dönmemekte ısrar ettiğini anımsattı. Her platformda yinelediği gibi bizim masada olduğumuzu kaçanın ise Rumlar olduğunu bir kez daha yineledi ve Rumların masaya dönmesi için çağrıda bulundu(önkoşulsuz).
Cumhuriyet Meclisi Başkanı Siber’de; Kıbrıs müzakerelerinde geldikleri noktanın arzu ettikleri bir nokta olmadığını ifade etti. Halkın ve kendilerinin bu sorunun sona ermesini, Anastasiades’in masaya gelmesini ve müzakerelerin başlamasını istediğini kaydetti. Yani Kıbrıs Türk tarafının masada olduğu sonucu bu cümleden çıkartılabilir.
Başbakan Özkan Yorganıcoğlu’ da,Kıbrıs sorununun çözümü konusunda Türkiye hükümetinin pozitif tavrının kendilerini mutlu ettiğini söyledi.Türkiye’Nin tutumu mutlu ediyorsa izlediği politikanın rotasından gitmekte bir sakınca yoktur anlamını da çıkartabiliriz.
Türkiye ne diyor peki? Güney Kıbrıs’ın ön koşulsuz masaya dönmesini…
Dışişleri Bakanımız Özdil Nami çok güzel bir şey söyledi, mevkidaşı Çavuşoğlu’nu kabulünde.
Dedi ki; “güçlü bir şekilde müzakere masasında yer almaya devam ediyoruz”
Demek ki Dışişleri Bakanımız da aynı fikirde.
O zaman biz halk olarak neyi paylaşamıyoruz. Siyasilerimiz sağ sol demeden kaderimiz için aynı görüşte… Türkiye ile aynı düşünce yapısında peki bizim paylaşamadığımız ne?
Maraş mı?
Güzelyurt mu?
Girne’mi?
Larnaka mı?
Limasol mu?
Baf mı?
Yoksa arkasına saklanmaya çalıştığımız siyasi kaçamaklarımız mı?