Kıymetli Kudret Özersay’ın son mülakatlarından birini okuyordun hafta sonu. Uzun, içerikli ve çetrefil cevaplarla süslü bir mülakat. Bir önceki genel müdür döneminde tamamıyla hükümet ajansı hüviyetine bürünen Anadolu Ajansı’nın arada bir de olsa habercilikle uğraştığını, kapasitesini koruduğunu da gösterdi bu mülakat.
Yoksa Ankara’nın görüşlerini ifade etmeye bu kez de Özersay mı memur edildi? Öyle bir gayret de olsa, aklın yolu birdir ve Özersay’ın vurguları dikkate alınmalıdır.
Öncelikle altını çizerek söylemek isterim ki Kıbrıs’ta veya dünyanın herhangi bir yerinde yaşayıp “Kıbrıslı” hissetmenin gereği adada çözüm istemektir.
Doğrudur, ben de arada bir söylerim, belki de aradığımız çözüm değil, bir barış anlaşmasıdır sonuçta. Bu anlaşma iki devletli bir çözüm, konfederasyon veya federasyon doğurmuş benim için fazla fark etmez. Kişisel olarak iki devletli çözümün en iyi çözüm olacağına inansam da yaşayabilir şartları ortaya konacak, güvenlik eksikliği olmayacak ve her şartta nüfus oranına değil iki kurucu unsurun siyasi eşitliğine dayanacak bir çözüme ben her zaman varım.
Rumların “mal sahibinin hakları tanındı” teslimiyetiyle Kuzey’de tekrar çoğunluk olacakları, nüfus meselesini 5/2 veya Türkiye’den ve Yunanistan’dan göç olayını demografiyi koruma adı altında 4 Yunana bir Türk gibi absürt mengenelere sıkıştıracak yaklaşımlar elbette egemenliğin teslim edildiğini, dolayısıyla çoğunluk içerisinde azınlık muamelesine razı olunduğunu sergilediğinden asla kabule dilemez. Şimdiden söyleyeyim diğer unsurları ne getirirse getirsin, yeni Kıbrıslı bir ulus yaratma mekanizması olan çapraz oy, Rum basınına sızdırılan nüfus oranları, mal-mülk meselesindeki tam teslimiyet ve Türkiye’den yerleşmiş vatandaşlarımızla ilgili düzenlemelere ben hayır oyu veririm, vereceğim, herkesi de hayır demeye davet edeceğim.
Görüşenler bu konuyu dikkate almalıdırlar. Amaçları “bu kez de Kıbrıs Türkü hayır desin, cezalandırılsın” ise başarıya doğru hızla ilerlemekteler. Rum tarafında hayır oyu giderek “evet”e dönüşüyor. Bizde ise ibre giderek “hayır”a dönüyor. Bu kimin başarısı, cumhurbaşkanlığında bu konu üzerinde durulma zamanı gelmedi mi?
Geçen hafta kıdemli bir Avrupalı diplomat ile konuşuyordum. Daha yeni Kıbrıs’tan gelmiş, hem de Ercan’dan Kuzey’e gitmiş, üç gün dolaşmış gelmiş. “Öğrenmem, bilmem gerektiğini düşündüm” dedi. Tabii kimliğini, ülkesini açıklayamam.
Konuşmuş “bir turist” olarak çarşıda pazarda bizim halkla. “TC Dışişleri bana hep ‘iyimseriz’ diyordu, son görüşmemizde ‘ihtiyatlı iyimseriz’ dediler. Not ettim ama fazla anlayamadım bu değişimin nedenini. Sordum fazla bir şey de demediler. Kuzey Kıbrıs’ta gördüm. Bu kadar az zamanda Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı nasıl bu kadar yalnızlaştı, anlaşılır değil. Çarşıda, pazarda açık açık küfrediyor insanlar. Güven kalmamış.”
Önümüzdeki hafta da br başka kıdemli diplomat arkadaş Kıbrıs’a gidecek. Birkaç telefon numarası verdim, arayıp konuşabilmesi için. Hiç olmazsa bilgi sahibi fikir sahipleriyle temas etmelerinde yabancı diplomatların yarar vardır düşüncesiyle.
Özersay diyor ki mülakatında AA ile Mayıs ayına kadar bir anlaşmanın bitebileceğini ve halkoyuna sunulabileceğini kendisi de mümkün görüyormuş. Bu söz çok önemli değil aslında. Ben de öyle olabileceğine inanıyorum. Esas mesaj birkaç cümle sonra geliyor. Nasıl bir anlaşma halkoyuna sunulacak? Halk bu anlaşmaya ne diyecek? Halk yeterince bilgilendiriliyor mu?
Bir kere barış karşılığı toprak Filistin-İsrail görüşmelerinde çok konuşulmuş ve maalesef başarılı olamamış bir yaklaşım. Esas mesele toprak değil ise, toprak üslerinden bir mahsuplaşma olmaz zaten. Kıbrıs sorununda esas mesele karşılıklı güvensizlik ve ondan da önemlisi Rum kesiminin her şeyin kendisine ait olduğu, Kıbrıs Türkünün de sadece bütünün küçük bir azınlığı olduğu takıntısı.
Azınlık muamelesini kabule razı mı Kıbrıs Türkü? Sayın Akıncı ve ekibi bu işe itiraz etmeyebilir. Empati içerisinde Rum çoğunluk takıntısını tatmin etmeden çözüm olmayacağı teslimiyetini kabul etmiş olabilirler. Mal mülk meselesinde, nüfus oranında, Yunan, Türk göçmen oranlarında hep 4/1 veya 5/1 oranlarını Kıbrıs Türküne “fazla bile” görebilirler.
Bu yaklaşımı değiştirmezlerse, Özersay da kusura bakmasın, lafı istedikleri kadar evirsinler çevirsinler, varacakları sonucu ne Kıbrıs Türküne ne de Ankara’ya kabul ettiremezler. Evet Kıbrıs Türkü “Evet” derse Ankara da “Evet” diyecektir, ama Kıbrıs Türkünün “Hayır” dediği bir oylamada Ankara’da kimse “Akıncı’yı kurtaralım, biz de ‘evet’ten yana olalım” demez, demeyecektir.
“Kıbrıslı” duruşuyla gurur duyduğumuz ve onurlandığımız Akıncı’nın biraz da “Kıbrıs Türkü” olduğunu hatırlamasında yarar yok mudur?
Tecrübesizlik sıkıntı yaratır. Hatalar da yapıla bilinir. Hatada ısrar asla affedilemez. Bakın, örneğin Beşparmak Grubu geçen ay görüşmelerin nasıl ilerlemesi gerektiği, toprak ve mal-mülk meselesinin nasıl ele alınmasıyla ilgili çok anlamlı bir metin yayınladı. Tabii ki sıradan konularda ideolojik davranıla bilinir, karşıt görüşlere rağbet gösterilmeye bilinir. Ancak, bu gemide hep birlikteyiz ve konu da yaşamsal. Azıcık eğilin beyler, diğerleri de ne diyor bir dinleyin. “Çaldığım düdük, sadece benim düdük” yaklaşımıyla bir yere varamazsınız.
Mevcut durum altında “hayır” uyuna doğru gidiyoruz. Yarın dönüş aşamasını da kaçıracak, tam bir çıkmaza gireceksiniz. Bırakın bu dik başlı, hırslı cahilce yaklaşımı. Allah aşkına, bu şartlarda anlaşma tamamlamak akıl karı mı? Öyleyse, kabule dilebilir durumuna getirebilmek için pozisyonlarınızı açın ellerinizi siyasi muarızlarınıza, istişare edin azıcık. Nikos Anastasiades daha mı kabul edilebilir Kıbrıs Türk karşıtlarınızdan? O daha mı büyük dost? Nokos dostunuzla çay, kahve, içki mümkün de Türk siyasi hasımlarla istişare çok mu zor?
Bakın Özersay ne diyor? 'En az çözüm anlaşması, ortaya çıkacak çözüm belgesi, kazanılacak haklar ve menfaatler kadar çözüm sürecinin nasıl yürütüldüğü de önemlidir… Gerçek ile beklenti ve algıların arasındaki makasın açılmaması gerekir.S üreçle ilgili güven tesisi olabildiğince çok bilgilendirmeden geçer. Düzenli ve doğru bilgilendirmenin Rum basınında çıkan spekülatif haberlerin de önünü kesebilir. Müzakere sürecinde belli oranda bir gizlilik uygulanabilir ama topluma düzenli bilgi vermek lazım.”