Kıbrıs Türklerinin adadaki varlığını, geleceğini yakından ilgilendiren gelişmeler yaşanıyor. Her ne kadar olan biten 'barış vaat eden gelişmeler' şeklinde kamufle edilerek sunulsa da halka, atılan adımlar kendi anavatanlarında Kıbrıs Türkünün sonunu getirebilecek derecede vahimdir.
Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) Başkanı Mehmet Ali Talat 'Akıncı Kıbrıs Türkü için kötü bir anlaşma imzalamaz' diyecek kadar emin gelişmelerden. Ancak olursa yeni anlaşmanın Rumların 'evet' oyunu alabilmek için Talat'ın döneminde halkoyuna sunulan ve Kıbrıs Türkünün 'evet' oyuna rağmen Rumlar tarafından tarihin çöp sepetine atılan Annan Planının da gerisinde olacağını tahmin etmek herhalde eski cumhurbaşkanı için bile zor olmasa gerek.
Nitekim gelişmeler bu endişenin ne kadar da yerinde olduğunu gösteriyor.
İlerideki federasyonun Türk 'mahallesinin' nüfusunun 210 bin ile sınırlanması aklı başında herhangi bir kişi tarafından talep edilebilir, daha kötüsü kabul edilebilir mi? Efendim, biz de 220 bin olsun demişiz ve ısrar ediyormuşuz. Bırakın yarın ne olacağını, şimdiki nüfus ne? 265 bin. Aradaki 45 bin kişi ne olacak? Ulusal Birlik Partisi'ni birkaç bakanlık uğruna payanda ettiği hükümette rahat yeniden seçilen Hüseyin Özgürgün ama imza aşamasındaki vatandaşlık kanunuyla bu şahıslara 'beyaz kimlik' verecek Asım Akansoy arkadaşımız ve sorunu çözecek.
Ne bu 'beyaz kimlik'? Biliyorsunuz çağımızda kölelik yasaktır. İşte bu 'Beyaz kimlik' olayı yasal kölelik belgesi olacak. Kıbrıs'ta doğan, Türkiye'den gelen vatandaş olmamış ama adada çalışmak, yaşamak isteyen 45 bin kişiye dağıtılacak bu kimlikler ve böylece bu kişiler seçme-seçilme hakkı, temel vatandaşlık hakları olmadan, yani bildiğiniz para alan köle olarak yaşayacaklar. Bunu solcu olduğunu, insan haklarına saygılı olduğunu iddia eden bir partinin iktidarında yaşayabiliyoruz, düşünün vahameti... Bunu Türkiye düşmanlığı ile bile izah edemezsiniz ama belki 'Ruhunu satmak' diye düşünebilirsiniz. Kime diye sormayın, kavga ettirmeyin beni şimdi durup dururken... Anladınız siz.
İşin kötüsü Rumlar da mutlu değil bu durumdan. Son görüşmelerden birinde açmış ağzını yummuş gözünü bizim Nikos Anastasiades, 'Oldu mu yahu Mustafa (Akıncı), bu belo Turkoları adada tutmak için yaptığın işe bak, gönder gitsin' deyivermiş. Böyle mi demiş gerçekten? Nasıl demişse demiş, ama bunu demek istemiştir. E malum, bizimkiler Rumlardan daha Rumcu olunca, her şey mümkün. Demedi mi Akansoy 'Ne dersek diyelim, anlaşmada Kıbrıs Türk nüfusu 210 olarak tespit edildi...'
Yahu bu rakamı kim tespit ediyor? Zannedersin ki başkaları görüşüyor, bizde hiç söz hakkı, itiraz hakkı yok ve biz de kabul etmez isek öleceğiz, biteceğiz. Bırakın kardeşim bu teslimiyetçi yaklaşımları. Hani seçimde demiştiniz ya Kıbrıs'ta yaşayan herkes bizim vatandaşlarımızın hepsi eşittir ve varılacak anlaşmada adada kalmaya, eşit vatandaşlık haklarına sahip olacaklardır. Nereden çıktı bu 'beyaz kartlı' kölelik müessesesi? Zamanında bu kart meselesi ilk çıktığında ne demiştiniz, nasıl savunmuştunuz?
Bu kafayla çözüm Kıbrıs Türkünü nereye götürecek? Tahayyül edebilir misiniz?
İngiliz ve Yunan hükümetleri anlayamıyormuş Türkiye'nin niye garantörlük meselesinde onlar gibi 'özverili' düşünemediğini... İngiltere adada iki adet egemen üsse sahip. Tamam, toprağının bir bölümünü Kıbrıs Rumlarına verdi, anlaşma olursa bir miktar daha verecek ama nihayette adada üstelik de egemen üslere sahip. Yunanistan ise Kıbrıs Rumları ile hem ittifak anlaşması ve stratejik işbirliği içerisinde, hem de Avrupa Birliği arka kapısından fiili 'enosis' sağlamış durumda... Enosis ne mi? İşte yeni nesillerin bu sorunu var. Bilmiyorlar, merak da etmiyorlar bu meret Kıbrıs sorununun temelinde ne yattığını. Enosis adanın Yunanistan ile birleşmesi anlamına gelen bir siyasi-militer Yunan ülküsünün adı. 'Megalo idea' denilen, Ön Asyanın (Anadolu'nun), yani İzmir, İstanbul, taa Ankara'ya kadar Türkiye topraklarının tekrar Yunanistan olması hayalinin Kıbrıs versiyonu.
İngiltere nerede, Kıbrıs nerede? Yunanistan 900 mil uzakta. Peki Türkiye? Kıbrıs Türkiye'nin doğu kıyısı boyunca batmaz uçak gemisi gibi 40 mil açığında. İngiltere için adada stratejik çıkarlar var, iki egemen üssü ile adadaki varlığı devam edecek, Yunanistan ikili anlaşmaları ve AB üyeliği yoluyla adada var olmaya devam edecek ama Türkiye onlar istemiyor diye 1960 sisteminin sona erdirilmesini kabul edip, tasını tarağını toplayıp geri dönecek? Buna kimin aklı eriyor ise beri gelsin.
AB üyeliği gerçekleşinceye ve Yunanistan ve İngiltere ile adada eşit şartlara sahip oluncaya kadar Türkiye bunu asla kabul etmez, edemez. O hiç tasvip etmediğim, Türkiye'yi mezhepçi bir İslami bataklığa çekmekte oluşundan endişe ettiğim AKP iktidarı dahi bunu kabul edemez. Hatta, bilmeyenler için söyleyeyim, Kıbrıs'ta Türk siyasetini değiştiren ve Türk Mukavemet Teşkilatını kurduran Fatin Rüştü Zorlu'nun şu anda iktidardaki siyasi düşünce gibi 'yeni-Osmanlıcı' ve milliyetçi bir şahsiyet olduğunu hatırlatırım. O siyasi çizgideki bir iktidar Cumhurbaşkanı Akıncı veya ekibinin 'öncelikli konu' olarak görmediği ve 'bitse ne olur kardeşim' yaklaşımıyla değerlendirdiği Türkiye garantisini bırakması mümkün değildir. Kimse aklını peynir ekmekle yemesin.
Mal mülk meselesi hallolmuş, sıra toprak meselesinde imiş. Öyle diyor Akıncı ekibinin bilgilendirdiği gazeteci arkadaşlar. Rum tarafında hiç de öyle bir hava yok. Cumhurbaşkanlığında rotasyonu kabul etmiş Rum tarafı güya. 'Nereden çıktı bu' diyorum tarafındaki 'bilgi sahibi' kaynaklar.
Efendim kurulacak federasyonu anlatırken hem iki kesimlilikten bahsedeceksin, hem iki toplumluluk diyeceksin hem de mal mülk meselesinde 'ilk sahip ilk söz hakkına sahiptir' şeklindeki ezeli Rum görüşüne hak vereceksin. Sevgili görüşmeci arkadaşlarım, KKTC toprağının %85'inin daha önce Rum toprağı olduğunu bilmiyor musunuz? Yok efendim toprak meselesiyle birlikte bir de kriterler oluşunca, takas ve sair yöntemler de devreye girecek, ABD, İngiltere ve Almanya da bir fon oluşturup destekleyecek ve toprak ile mülkiyet meselesi hallolacakmış.
Şimdi ben de diyorum ki İstanbul'un bilmem ne semtini tümden alayım. Millet ne der? Hani para? ABD, İngiltere, Almanya verecek! 'Olur, bul parayı gel, o zaman görüşürüz' demezler mi? ABD, İngiltere, Almanya 30 milyar euroluk bir fon oluşturacak, Rumları ikna edip Kıbrıs Türkünde kalması kararlaştırılan mal-mülk tazmin edilecek veya bir kez daha göçmen olacak olan Kıbrıs Türküne yeni köyler kasabalar inşa edilecek...
Bunun neresi çözüm? Bu Kıbrıs sorununda kan dökülmesinin önünü açacak tehlikeli bir yaklaşım. Kıbrıs Türkü evini kimsenin hatırına bir kez daha terk etmez öyle bir anlaşmaya da evet demez.
Efendim evet demez isek mahvolurmuşuz? Öyle diyor Talat.
Yahu ne yaparlar? Savaş mı açarlar, ambargo mu koyarlar?
İzolasyonlar kalktı da haberimiz mi yok?
Kıbrıs Türkünü tehdit ederek 'evet' alınamayacağı gibi adeta Rum ağzıyla konuşan teslimiyetçi bir iktidara da güvenemeyiz. Kıbrıs Türkünü tekrar göçmen edecek veya daimi azınlık statüsüne mahkûm edecek bir anlayışa 'evet' denilemez.