Mayıs 2016‘da, referandum nutukları, hala daha atılmakta.
Pazar günkü, Cumhuriyeti kutlama törenleri ile birlikte, Aralık ayına girmeye 15 gün kalacak.
Güneydeki, genel seçimlere start, ise, Ocak 2016 ‘da verilecek.
1 Ocak itibarı ile, seçim kampanyaları için, düğmeye basılacak.
Anastasiadis, başta olmak üzere, güneydeki tüm parti liderleri, müzakerelerin üzerinden, siyasi rant sağlamanın, hesabı kitabı içindeler.
11 Şubat’ı sabote etmek için, manevra manevra üzerine çıkışlar.
Çerçeve anlaşmanın, dışına çıkıp, taleplerde bulunmalar.
Müzakerelerde aktör olanları yıpratma, itibarsızlaştırma hareketleri.
Sn. Akıncı’ya, paralı reklamlarla, açık mektup yazmalar.
Holbrook gibi, Eide‘yi de, Türk yanlısı ilan edip suçlamak.
Müzakerelerde, etkisiz kılmak.
Masada, görüşüyor gibi görünmek.
Fakat, arpa boyu yol gitmemek politikasını, sürdürmek.
Son zamanlarda, Anastasiadis’in söyleyemediklerini, eski liderlerinde olduğu gibi, şimdi de, tayfalarına söylettirmek.
Masada, 11 Şubat’a, bağlı gibi görünmek.
Masanın dışında, başka 11 Şubatlar yaratmak.
Bunun için de, dünya kamu oyu oluşturmak.
Kuzeydeki Türk halkına, sistematik olarak, salvo atışlarında bulunmak.
Moralini bozmak.
Gelecek korkusu ile, kendi kendiyle muhakeme yapma psikozu içerisine getirmek.
Bu söylem ve davranışları ile, Kıbrıs Türk halkını, çözüm önerileri ile ilgili bölmek.
Biri birine, düşürmek.
Kıbrıs Türk halkına, güneyde biçilen, mevcut Kıbrıs Cumhuriyeti’nin, haklarından yararlanacak olan, azınlık bir cemaat.
En son, Anastasiadis, Güneydeki Baş Papaza bunu söyletti.
Kıbrıslı Türklerin bizim statümüzün, olduğu seviyede olmaları, mümkün değildir, anlamına gelen sözleri ile, bunu doğrulamıştır.
Baş Papaz , diğer Baş Papaz Makarios gibi, bizlerin Rum halkının seviyesinde olmadığımızı, dolayısı ile de, bu adada idarecilik hakkımızın olmadığını, şu sözlerle dile getirdi:
Dönüşümlü Başkanlıkta, Türklerin başkanlığı sadece temsiliyete dayanacaksa, buna evet diyeceklerini, yok yetkilendirilmiş bir Türk’ün başkan olması halinde, bunun intiharları olacağını ve kesinlikle kabul etmeyeceklerini söyledi.
Kıbrıs Türk halkının, yaşamsal çizgileri olan tüm kırmızı çizgilerinin, üzerine beyaz çizgi çekerek, Kıbrıs Türk halkını, teslim almaya çalışmaktadırlar.
Güney, bunu, bir senfoni orkestrası halinde, dile getiriyor.
Sürekli bu orkestrayı canlı tutmayı da, bir politika olarak benimsiyor.
Bütün bu politikalar karşısında, yerine getirilmesi imkansız olan bu taleplere, başta, Saray ve erkanının, güneydeki görüşmeci heyetine, bunu sorguladığını “sizinkiler ne yapıyor, be arkadaşlar” dediklerini duymadık.
Bir ara kuzeyde, hayır olasılığının yüksek olduğu, güney basınında gündem oluşmuştu.
Güneyin görüşmecisi, bunu Sn. Akıncı’dan sormamış mıydı ?
Güneyin bu talepleri karşısında, bizde resmi makamlardan, ses seda yok.
Ortalık tıs.
Gerçekleri gören, bazı yazar ve çizerler, televizyon yapımcıları, bunları dile getirmeye çalışıyor.
Bizim tarafta, güneyin misyonunu üstlenmiş olan, bazı zavallılardan, eleştiri ve tepki alıyorlar.
Müzakereler devam ediyor.
Müzakerelere, zarar verilir, gerekçesi ile.
Bana göre bu gerekçe, boş bir gerekçe.
Bu ses ve taleplere, ayni anda cevap verilmelidir.
Bazıları, vermektedir de.
Aslında, bu seslere, bizimle kardeşçe geçineceklerini söyleyen, Güneydeki ahalinin, ses vermesi ve tepki koyması gerekmez mi ?
Tüm bu söylemler karşısında susmak, söylem ve talepleri tasvip etmek anlamına, gelmez mi ?
Bu soru, ayni zamanda, kuzeyde, bunlara karşı çıkan yazar ve çizerlere, karşı çıkan ve sessizliği tercih eden, sözde aydın ve sözde barış yanlılarınadır da.
Bu talepler karşısında, sessizliği tercih etmekle, güneydekilerin fikirleri ile kuzeydekilerin fikirleri, örtüşmez mi ?
Eş anlamlı fikirlere, bürünmez mi ?
Kıbrıs Türk’ü, rahat nefes alıyorsa, hayatta ise, gelen salvolar karşısında, derhal mukabelede bulunarak, bunu başarmıştır.
Susmak, bizi, hiçbir olumlu sonuca götürmez.