Türkiye Cumhuriyeti’nin, Lozan Konferansı’nda tanınmasından sonra, Cumhurbaşkanı Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’nin, Orta Doğu ve Balkanlardaki sınırlarını, güvence altına almak, dış tehlikeleri önlemek için, Balkan ülkeleri ile, Balkan Antantını, Orta Doğu ülkeleri ile de, Sadabat Paktını oluşturmuştu.
Bu, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin, dünyada liderliğini göstermesi bakımından, önem arz etmektedir.
Atatürk, Avrupa’da gelişen, faşist İtalya’nın, yayılmacı durumunu önlemek, doğuda ise, komünizmin, batıya kayışını engellemek için, hem Balkanlarda, hem de, Orta Doğu’da bu işbirliğine gitmişti.
Yunanistan, Romanya, Bulgaristan ve Yugoslavya ile Balkan Antantını, İran, Afganistan ve Irak’la da, Sadabat Paktını oluşturmuş.
Türkiye, batıda ve doğuda sınırlarını garanti altına almıştı.
Atatürk Türkiye’sinin dış politikası, Ankara merkezli idi.
Bu ittifaklar, ikinci Dünya Savaşına kadar, devam etti.
Savaşla birlikte, bu ittifaklar sona erdi.
Savaştan sonra, dünyanın şekillenmesi, galip devletlerin eline geçti.
Galip devletler, kendi menfaatleri doğrultusunda, bir dünya düzeni oluşturdular.
Dünya iki bloka ayrıldı.
Nato ve Varşova Paktı.
Soğuk Savaşın başladığı yıllar.
SSCB‘nin Türkiye’den, toprak talebi karşısında Türkiye, Batıya açılmak zorunda kaldı.
Komünizme karşı, bir savunma sistemi olarak kurulan, NATO’ya
girdi.
NATO, üye devletlerin bağımsızlığını ve toprak bütünlüğünü, Komünizm tehlikesi karşısında koruyacak, bir kalkan görevini üstlendiğini ilan etti.
Türkiye’nin, NATO’ya girmesinden sonra, bu Paktı oluşturan
emperyal güçler, Türkiye’nin, komünizm karşısındaki tehlikesini, fırsat bilerek, bundan yararlanmaya kalktılar. Kapalı kapılar arkasında, Türkiye’nin, her alanda gelişmesini sürgülediler.
Ayrıca, Türkiye’nin, Misak-ı Milli sınırlarını, içlerine sindiremeyen 1915‘in İtilaf devletleri, Türkiye’nin Milli Misak sınırlarının dışına taşmasına da, her türlü engeli koydular.
Türkiye, sınırları içinde kalmalı .
Dış siyaseti, Batılıların menfaatlerine ters düşmemeli idi.
Bunun için, her türlü olumsuz tedbir düşünülmüş ve icra edilmiştir.
Türkiye, NATO’nun “kuzu” gibi bir üyesi olacak.
İcabında bu Emperyalist ülke ve Devletler için, kurban da edilebilecekti.
“Etliye, sütlüye “ karışmayacaktı.
Bu nereye kadar sürdü.
1973 yılına kadar.
Pekala, 1973 yılında ne olmuştu.
Amerikancı, Nihat Erim hükümetinin yasakladığı afyon ekimini,
zamanın halkçı ve Türk ulusunun milli menfaatlerini, her şeyin üstünde tutan, o dönemin Hükümeti olan, Ecevit hükümeti . Türkiye’nin müttefiki olduğunu iddia eden, ABD‘nin karşı durmasına rağmen, ekim izni kararını aldırarak, ilk kez, Türkiye’nin, NATO’ya girmesinden sonra, ABD ‘ni dinlemeyerek . Ekimi Afyon ilinde başlatmıştı .
Bu karar, ABD‘yi çok kızdırmış, B 52 bombardıman uçakları ile, Türkiye’nin bombalanacağını söyleyen, senatörler peyda olmuştu.
Türkiye bu olayla, artık NATO içerisinde, kuzu olmaktan çıkmaya başlamıştı.
Aradan, bir sene geçmemişti ki, 15 Temmuz 1974, Yunan Cuntasının, Kıbrıs’taki darbesi sonucu Türkiye . Milli Misak sınırları dışına askeri güç yollama eylemi gerçekleştirdi.
Tabii bu, 1960‘taki Garanti ve İttifak Anlaşmalarının verdiği bir yetki idi.
Kıbrıs’a, TSK‘nin çıkmasını, stratejik ortak, içine hiç sindirmemiş.
Bunun için, Türkiye, çıktığı Milli Misak sınırları içine dönmeli ve kuzu kuzu oturarak, terör saldırıları ile , parçalanmasını beklemeli idi.
Kıbrıs’tan, Türkiye’yi çıkarmaya çalışan bu emperyal güç, bir de baktı ki, kendisinin desteklediği ve “bizim kara gücümüzdür “ dediği PYG , YPG ve Daiş’ e karşı, TSK, Suriye’de operasyona girişti.
Stratejik ortağın, tasvip etmediği bir olay.
Telkinde de, bulunuyor.
Hedef, sadece IŞİD olsun.
Kürtlere, dokunulmasın.
Dokunulmasın ki, hain saldırılarına, devam etsinler.
Türkiye’nin, Suriye operasyonunu, tasvip etmiyoruz diyor stratejik ortak.
YPG’ye, PYG’ye dokunmayın.
Bunlar, PKK ile sıkı iş birliği içinde olan, terör örgütleri.
Türkiye’de, hain saldırıların planlayıcıları ve uygulayıcıları .
Stratejik ortak.
“Bunlara dokunmayın“ diyor.
Allah aşkına, bu nasıl bir stratejik ortak ve ortaklık ?