Ne kadar güzel bir deyimdir 'köprüleri yakmak...' Ne anlama geldiğini arada bir karıştırsak da, aslında başlanılan işten geri dönüş olamayacağını, geri dönüş köprülerinin yakılıp yok edildiğini anlatan bir deyiş...
Tarihte birçok örneği, hikayesi var. İster Kartaca'ya bakın ister Osmanlı'nın birçok seferine. Bir şekilde, bir aşamada 'köprüleri yaktın, dönüş yok' ifadesi karşımıza çıkıyor. Hangisi doğru, hangisi uydurma, hangisi yakıştırma çok mu önemli?
Kıbrıs görüşmeleri ile federasyon konuşma konusunu birbirine karıştırmamak lazım.
Federasyon, Kıbrıs'ta iki halkın siyasi eşitlik, karşılıklı güven gerektirdiği kadar geçmişi tarihe gömebilmeyi, ortak gelecek arayabilmeyi de gerektirir. Kıbrıs Rum tarafında 'Çoğunluk azınlığa mahkûm edilemez' anlayışı, 'Helen Kıbrıs' takıntısı ve 'Kıbrıs Türk cumhurbaşkanı görmektense varsın mevcut durum ebediyen sürsün gitsin' anlayışı yaşamaya devam ettiği ve bu durumun Kıbrıs Rumlarına bir faturası olmadığı sürece federal çözüm mümkün değildir.
Federasyon görüşmeleri öldü ve gömüldü. Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı bile kerhen de olsa '' çözüm olmuyorsa KKTC yoluna devam edecek' dememiş miydi? Ancak, Kıbrıs sorununa çözüm ulundu iddiasında bulunmak mümkün değildir. Eğer Kıbrıs'ta adayı anavatanı, evi olarak gören iki halkın arasında bir sorun var ise, ki vardır, mevcut durumu ikisi birlikte sürdürülebilir görmedikleri sürece, ki görmüyorlar, 'Federasyon olmadı, olamayacağı da anlaşıldı. Öyleyse Kıbrıs görüşme süreci de başarısız olarak sona erdi' deyip Kıbrıs sorunu görüşmelerini tarihe gömmek de mümkün değildir. Adanın iki halkı durumdan mutlu olmadıkları sürece arayış devam edecek ve bir gün iki halkın boşanması tamamlanıp iki ayrı devlet olmaları gündeme de gelse, o adım ancak görüşmeler ve ortak rıza ile olacaktır. Bu en azından meşruiyetin gereğidir.
Tabii ki Kıbrıs Türk bağımsızlığının Rum kesiminin keyfine rehin edilmesi gibi bir sonuca da götürmemeli kimseyi bu durum.
Türk diplomasisinde 'Crans Montana görüşmelerinde (federal) çözüme çok yaklaşmıştık, fırsat kaçırıldı ama süreç kapanmadı, sona ermedi. Zaten biz hiç sona erdi dememiştik' tarzı yaklaşımlar kimse kusura bakmasın teslimiyetçi bir zihnin zavallı ürünleridir. Cras Montana'da çözüme yaklaşmadık, Rumların federasyon istemediklerini net bir şekilde gördük, siyasi eşitliğe, cumhurbaşkanlığında rotasyona, iki halkın birlikte eşitlik içerisinde bir gelecek kurmasına yönelik siyasi irade olmadığını gördük. Cumhurbaşkanı Akıncı'nın, 'Sonuç ve çözüm odaklı, dengeli bir paketle, Rum tarafında ciddi bir zihniyet dönüşümü olması kaydıyla bir deneme daha yapılabileceği' açıklaması kadar 'Ancak, çözüm olmuyorsa KKTC yoluna devam edecek... başka arayışlara girilmemeli' uyarısı da gelinen noktada perde arkasında bir şeyler piştiğinin açık işaretleri olarak algılanmalı.
Köprülerin yakılmadığı aşikar... Yoksa, yakılan köprüleri Sam Amca le May Yenge tekrar mı inşa ettiler? Olabilir...
Geçen hafta ODTÜ Kuzey Kıbrıs'ın düzenlediği Ekonomi ve Politika seminerinin konuğu Cumhurbaşkanı Akıncı idi. Konuşmasında Mont Pelerin ve Cenevre'nin ardından son durak olarak kabul görülen Crans Montana görüşmelerinin Kıbrıs sorununa çözüm sağlayabileceği umulduğunu ama umudun gerçekleşmediğini hatırlattı Akıncı.
Kıbrıs Türk tarafının Türkiye ile birlikte, bize göre teslimiyetçi, son derece tehlikeli tavizlerin verildiği, hayati hataların yapıldığı bir süreç olan Crans Montana'da 'makul şartlarda davranmasını bilen yaklaşım sergilediğini' iddia eden Akıncı, sürecin Rum tarafının benzer bir tavır göstermemesi nedeniyle başarıya ulaşamadığını anlattı. Akıncı, yine de Türk tarafınca diyalog kapısının kapanmadığını belirtti. Niye? Aslında bilinen ama resmi olarak pek söylenmeyen bir gerçeğin altını çizdi Akıncı.
Nasıl bozuk saat günde iki kez doğruyu gösterir ise, Akıncı da oldukça isabetli yorumlarda bulundu. 'Sorun olduğu sürece çözüm arayışı devam eder. Farklı çözüm perspektifleri gelişebilir ancak ne olacaksa müzakere edilerek olacaktır. Ayrılık olsa bile görüşerek, uzlaşarak olacaktır. Biz diyalog kapılarını kapatacak değiliz ama şu sıralar görüşme olmayacağı belli' dedi. Katılmamak mümkün değil.
Akıncı ayrıca, yeni süreçte (dikkat edin başlarsa falan demiyorum, doğrudan 'yeni süreç' diyorum)
a- 'Müzakerelerin ucu açık şekilde devam etmeyeceği';
b- 'Sonuç ve çözüm odaklı, dengeli bir paketle, Rum tarafında ciddi bir zihniyet dönüşümü olması kaydıyla bir deneme daha yapılabileceğini'
c- KKTC, olası bir çözümde 'kurucu devlet olarak yerini alacağı' ancak çözüm olmuyorsa da KKTC'nin 'yoluna devam edeceğini' ayrıca 'başka arayışlara girmeye gerek olmadığı' ifadelerini kullandı.
Akıncı ne yapmak istedi bu konuşmasıyla? 7 Ocak'da erken seçime gidecek olan iç siyasete mi mesaj gönderdi? Ankara'ya mı şikâyette bulunuyordu? Yoksa, Ankara'nın desteğiyle Rum tarafına mı mesaj gönderiyordu? Yoksa, Rum tarafındaki Şubat seçimleri sonrasına Kıbrıs görüşmeleri sürecinin hemen başlaması için boyuna etrafa gülücükler dağıtarak destek isteyen Nikos Anastasiades'e yardım mı etmeye çalışıyordu?
Malum, Anastasiades sanki Crans Montana'da federal çözümü hem de altın tepside sunulmasına rağmen elinin tersiyle geri çevirmemiş gibi şimdi hemen görüşmelere hazırmış mesajları vererek, görüşmelerden yana tavır alan komünist AKEL'in desteğini kazanmaya çalışıyor. 'Akıncı Anastasiades'e mi çalışıyor' sorusu abartılı gibi gelebilir.
Akıncı aynı konuşmasında, en azından satır aralarında, federasyon için nelerin gerekli olduğunun da altını çizerek adeta konfederasyon veya bir ara seslendirdiği AB çatısı altında iki Kıbrıs devleti olasılığına halkın kulağını alıştırıyor gibi de göründü.
Doğrudur, sorun vardır. Kıbrıs Türkü mevcut durumdan şikâyetçidir. Kıbrıs Rumu evcut durumdan şikâyetçidir. Dolayısıyla istesek de istemesek de görüşmeleri dışlamak mümkün değildir. Dahası, sadece meşruiyet için bile olsa, iki devletli çözüm için dahi iki halkın uzlaşması, anlaşması gerekir.
Elbette köprüler yakılmadı ama federasyon ve sair bazı konular hakkında da köprülerin altından çok su aktığını unutmamak lazım. Umarız Akıncı ve Ankara durumun farkındadırlar yoksa Kıbrıs Türk halkı olası bir referandumda hayır oylarıyla çöpe atar hayalperest ve teslimiyetçi yaklaşımları da, onlara sahip olanları da. Unutmamalı, 2004 çok eskide kaldı. Sadece Ankara 'Evet' dedi diye Kıbrıs Türkü hiçbir şeye 'evet' demez artık.