İçinde bulunduğumuz şu günler ülkenin ne kadar çalkantılı bir dönemden geçtiğinin aynası adeta.
Sokaktan geçen insanlara bakıyorum, yüzlerini süzüyorum, bakışlarını tartıyorum, bir umutsuzluk var sanki hallerinde, dokunsan dökülecekler: “tadı kalmadı bu ülkenin” diyecek duruma geldiler.
Güven kalmadı kimseye, dostluklar hep menfaate dayalı, çıkar ilişkileri insanları birbirine düşman edercesine hoyratça bir hal aldı.
Herkes bir şeylerden şikayet ediyor bu günlerde. “Gemisini kurtaran kaptan” özdeyişi halkın dilinde dolaşıyor. Nasıl kurtarmasın gemisini, ekonomik yaşam zorluyor insanları, geçim derdi birinci sırada ülkede.
Kimsenin umurunda değil Kıbrıs müzakereleri. Akıncı New York’a gitmiş, referans şartları oluşursa, müzakereler başlayacakmış. Başlasa ne olur, başlamasa ne olur Kıbrıs müzakereleri, sanki 45 yıldır yapılan ne?
Referans şartlarının oluşması bekleniyormuş! Hangi referans şartları?
Anastasiadis new York’tan açıklama yapıyor, mesaj gönderiyor bizimkilere, bakın ne diyor;
“Crans Montana’da 30 Haziran 2017’de sunulan ve Garantiler ile Güvenlik, Asker, Etkin Katılım, Toprak Düzenlemeleri, Mülkiyet ve Eşit Muamele ile ilgili olan BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in 6 maddelik çerçevesi”.
Anastasiadis açıkça şunu söylüyor, bir kere garantörlük sistemi kalkacak, Avrupa Birliği’nin güvencesi varken ne gerek var garantörlüğe diye dalga geçiyor Anastasiadis.
Anastasiadis, konuşmasında, “yabancı asker, dış bağımlılık ve dış müdahale hakkı olmaksızın; BM Güvenlik Konseyi kararları ile AB değer ve ilkelerinden sapmayacak, yaşayabilir, işlevsel ve daimi bir federasyon çözümünü” öne sürüyor kendince.
Halk artık usandı, televizyonun karşısına geçip, “Kıbrıs müzakereleri kapsamında” diye başlayan haberler oldu mu, hemen kanal değiştiriyor artık. Statüko haline gelen Kıbrıs müzakereleri kendi kendini fesh edecek konuma geldi artık, Rumların sayesinde.
Dedik ya halk mutusz, umutsuz.
Gençler gelecek kaygısı çekiyor, “bal tutan parmağını yalar”, “iş bilenin kılıç kuşananın”, “devlet malı deniz yemeyen ker*viz, nakarat haline gelmiş artık halkın dilinde.
Öyle ya neler yaşamadık son altı ayda ülkede!
İşinsanlarının cezaevlerine kadar uzanan sahte evrak yolsuzluğu, kara para aklama olayları, bet ofislerin ana kaynağı oldu adeta. Kolay para kazanma derdinde olan gençler, alın teri, helal lokmayı unuttu. Kısa yoldan köşeyi dönüp, mal mülk edinme peşinde, ilkesiz “çok güzel hareketler” tiyatro oyunu gerçek hayatta uyarlanmaya başladı.
Mutsuzluk akıyor insanların yüzünden, kimse yaşadığı hayattan mutlu ve umutlu değil.
Doğru giden bir şey yok ki, neden umutlu olsun veya umutlanmasını gerektiren güzel bir şey var mı sizce?