Konuğum Erhan Arıklı’nın söylemleri kafamda bir çok soru işareti yarattı, program sonrası oturup düşünmeye sevk etti beni adeta.
Kuzey Kıbrıs’ın kalkınmasını, ileri gitmesini, ekonominin çağdaş, istenilen düzeyde olmasını engelleyen bir güç var sanki.
Sanki bu ülkede birileri, karışıklık istiyor, devlet dairelerinde işlerin yürümesini istemiyor, KKTC vatandaşlarının fakirleşmesini istiyor gibi bir izlenim var. Avrupa Birliği övülerek, daima özlenilen bir sistem içerisinde yer aldığını, mutlaka ulaşılması gereken bir proje olduğu bizzat bazı siyasi partilerin propagandası içerisinde yer alıyor.
Zaman zaman da Avrupa Birliği fonlarıyla desteklenen projeler, bu işin önemli bir mali boyutunu ortaya koyuyor, bu da bazı vatandaşları cezbetmiyor değil hani.
O kadar çok proje var ki, KKTC üzerinde.
Amaç belli, kuzeydeki milli birlik ve beraberlik zayıflatılmalı, kurulan devlet öcü olarak gösterilmeye devam etmeli, federal birleşik bir devlet tek çare olarak önümüze konularak, sadece bu seçeneği desteklemeli gibi bir algı operasyonu zaten yıllardır sürdürülmekte kuzeyde.
Aslında durum çok daha vahim, güney, söylediklerinin tam aksine, silahlanmakta, uluslararası platformlarda askeri tatbikatlara katılmakta, KKTC içerisinde yer alan bireylere de silahsız bir devlet şirinliği yaptırılmakta olduğu açıkça görülmektedir.
“Truva atı” misali kuzeyde görev yapan içimizdekiler, güneyden aldıkları talimatı harfiyen yerine getirerek, toplumu zayıflatma projesine destek vermeye devam ediyorlar. Her fırsatta Türkiye düşmanlığı yaparak, içimizde ikilik yaratarak “Türkiyeli-Kıbrıslı ayrımıyla nifak tohumlarını saçıyorlar genç nesilin ta içlerine.
Oysa önümüzde öylesine büyük problemler var ki, onların çözümüne zaman ayıracak, efor sergileyecek olan gücü zayıflatıyorlar yaptıklarıyla.
İşte tüm bunlar YDP Genel Başkanı Erhan Arıklı ile yaptığım sabah programı sonrası beynimde yer etti. Hani haksız da değil Arıklı, gerçekten bu toplumda ayrımcılık yaratan, insanları ötekileştiren, Kıbrıslı-Türkiyeli diye ayırarak kamplara bölen, adına kendileri “sol” dedikleri kızıl bir milliyetçi kesim var. “Zaten bu memleket bizim biz yöneteceyik” derken bile ayrımcılığın, şoven, kızıl milliyetçiliğin adını koyuyorlar kendilerince.
Toplumda meydana gelen her olayda Türkiyeli izi süren bu gurup aslında faşist odaklı siyaset yaptıklarının farkında olmalarına rağmen, inatla sürdürüyorlar düşmanlıklarını. Türk askeri gitsin derken güneyin silahlanmasını gözardı ediyorlar. Veya güneyde her fırsatta atılan “Helenizm” çığlıklarını duymuyorlar.
Ulusal konseylerinde bile açıkça “Helen” devleti vurgusu yapan en solundan en sağına kadar partiler, milli davaları söz konusu oldu mu, aynı çatı altında birleşmekte hiç vakit kaybetmiyorlar.
Biz ise en ufak adli olayda bile, “ne olacak KKTC işte” diyerek küçümsüyoruz devletimizi. Yıllardır bunu yapıyoruz ne yazık ki!
Ama artık zamanı geldi, ayağa kalkmanın, Kıbrıs Türkü’nün devamını sağlayacak tek yapının kendi bayrakları altında herkesin özveriyle çalışacağı, inandığı, sahip çıktığı bu yapıya dört elle sarılması gerektiği gerçeği.
Bunu yapmalıyız, bunu başarmalıyız yoksa toplumsal yok oluşa gidişin hızlanması kaçınılmaz olarak gözüküyor.
Bunu yapmalıyız, başarmalıyız, içimizdeki Truva atlarının görevini yaparak, sahiplerinin sevinmesine yol açan olaylara meydan vermemeliyiz.