Çocukken akıl ermezdi herşeye. Yasaklanan ne varsa sonu düşünülmeden yapılırdı; merakla, heyecanla. Enerji dolusun çünkü, ters durup dünyaya baş kaldırıyorsun. Kendini düşünmüyorsun. Odağın sadece eylemde bulunmak. Koltukta zıplamak, sandalyeden atlamak, duvara tırmanmak. Sonra şanslıysan hafif bi diz acısı, ve az biraz korkmuş anne azarı…
Büyüdükçe neden-sonuç ilişkisini öğreniyor, eylemlerin sonuçlarını kestirebiliyorsun. Akıl sağlığın yerindeyse mesela; gidip bir yerden atlamıyorsun. Kendini koruma güdün güçleniyor. Fakat aynı zihinsel gelişimi herkes aynı anda yaşamıyormuş. Ben de bunu yeni öğreniyorum.
Evde kalın denildikçe sokağa koşanlara “rus ruleti oynuyorsunuz” diye bağırasım geliyor. Tıpkı iki akılsızın karşılıklı oturarak, kendilerine 1/6 kurtulma şansı tanıdıkları, başka kimselerin oynamadığı bir oyun gibi…
Malum halk sağlığını korumak maksadıyla dünyanın bir çok yerinde sokağa çıkma yasakları geldi ard arda. Bu yasağın ne olduğunu kavrayamayıp sokaklara dökülenleri belgeleyen fotoğraflar korkunç birer delil olarak hafızamda saklı.
Evet siz bayım, siz küçük hanım, siz de teyzeciğim evden çıkarak, canınıza kast ediyorsunuz. Rus ruleti oynuyorsunuz. Hızla katlanarak büyüyen hasta, entübe ve ölümleri birer rakam mı sanıyorsunuz? O rakamları arttıran bir sonraki can sizin canınız olabilir, ne malum? Kimden senediniz var canınız için? Kiminle anlaştınız da bu kadar rahatsınız?
Yazımın başında da söylediğim gibi, çocukken bilemezdik ama tırmandığımız duvardan düştük mü acısını unutmaz korkardık. Çocuk cesaretiyle elbet yine tırmanır ama tedbir alırdık. Tecrübe ederek büyür, büyüdükçe tedbiri elden bırakmazdık. Şimdi bakıyorum da; ortada çocuk tecrübesizliği değil cahil cesareti var. Canlı kanlı delilleri hiçe sayıp, kafaları boş ve biraz da hoş, iki sersemin rus ruleti oynaması gibi, izliyoruz bile isteye ölüme gidenleri ...