“Bişnev!” (dinle) der Rumi, Mesnevi’nin daha en başında. Tanımak, bilmek, sevmek için dinle der. Tanış olmak görünenden de öte iştir, anla der. Dinlemek anlamaya çalışmaktır, söyleyene bir adımdır aslında. Bir adım da bilmeye gayret ederken atılır. Böyle adım adım anlaşılır, tanış olunur anlatılanla.
“Bişnev!” (dinle) der Rumi, Mesnevi’nin daha en başında. Tanımak, bilmek, sevmek için dinle der. Tanış olmak görünenden de öte iştir, anla der. Dinlemek anlamaya çalışmaktır, söyleyene bir adımdır aslında. Bir adım da bilmeye gayret ederken atılır. Böyle adım adım anlaşılır, tanış olunur anlatılanla.
Anlaşılamamaktan ya da yanlış anlaşılmaktan edindiğimiz tecrübelere binaen, dinlemekten cok anlatma gayreti içerisinde oluyoruz çoğu zaman. Meğer Anlatmanın güçlüğü anlayacak olanın eşiğinden geçermiş.
Misal; siz yeşili bilmiş fakat çağla tonunu hiç görmemiş, tanımamışsınız. Ne ağaçların, ne bitkilerin, ne dağların renginde çağla yeşilini aramamışsınız. Ben de yeşile en vakıf, her tonunu en iyi bilenmişim. Bu bilgi ve tecrübeyle size anlatmaya başlamışım; “En basit şekliyle, 2 ölçü mavi ile 1 ölçü sarı karıştırıldığında ortaya çağla yeşili çıkar” demişim. Demişim ve susmuşum...
Sıra size gelince, matematiksel olarak çözümleseniz de daha evvel tecrübe etmediğiniz yeşilin çağla tonunu bilememişsiniz. Yeşili biliyorum her tonunu da anlarım diye düşünmüşsünüz. Anlatılandan yola çıkarak, hayalinizde o iki rengi 1 ölçü sarı, 2 ölçü mavi denildiği gibi karıştırsanız da, bahsettiğim çağla yeşilinin o tonuna kavuşamamışsınız. Zira siz yeşili bilmiş ama yeşilin çağlasından bî haber kalmışsınız.
Gözünüzün önünde hiç bulunmamış o renkten kopya çekmek istesenizde bilmemekten gelen imkansızlıkla yüzleşmişsiniz. Bilmeden anlaşılamayacağı doğrusuna varmışsınız daha ilk tümsekte...
Ben tanımanın ve bilmenin ustalığıyla bi gayret, daha evvel gördüğünüz koca tepelerdeki, o cennet bahçelerdeki yeşilin koyuluklarıyla örneklendirmişim çağla yeşilini. Siz ise, sınırsız gök ile uçsuz bucaksız yerin arasında bildiğiniz yeşilden başka bir yeşil canladıramamışsınız aklınızda.
Ben ki kalemkârmışım. Kumaşlara, duvarlara nakış nakış desenleri her renkte işleyenmişim. Renklere hünkar, yeşilin otuz tonuna da üstadmışım. Alını, morunu, mavisini, yeşilini bir fırçayla şiir gibi işleyen, bu renkleri anlatabilmeye en ehil kişiymişim.
Her tonunu çalıştığım, ustalığımla sanatımdan emin olarak anlatmaya koyulduğum naciz bi çağla yeşili dahi anlatamayınca kavramışım...
Anlamışım ki; söylediklerimle zihninizde canlandırdığınız onca renk içinden bildiğiniz tüm renklere rastlamış, lakin bir tek yeşilin çağlasına kavuşamazmışsınız. Benim bildiğim bana kalan, sizinki ise size kalanmış... İnsan bildiği kadarını anlarmış, anlamak için tanış olmak farzmış.