ABD Jeoloji Araştırmaları Kurumu’nun araştırmalarına göre, Doğu Akdeniz yaklaşık olarak 1,7 milyar varil petrol ve 122 trilyon fit küp gaz potansiyeline sahip.
Bölgenin bu potansiyeli, bölge ülkelerinin yanı sıra dünyanın önde gelen enerji şirketlerinin ve enerji ihtiyacı yüksek devletlerin de dikkatini çekmeye başladı.
Bu durum da bölgeyi yeni bir mücadele ve kriz alanı haline getirdi.
Başta bölge ülkeleri olmak üzere, uluslararası enerji şirketleri ve yeni bir enerji jeopolitik merkezi olma yolunda ilerleyen bölgede söz sahibi olmak isteyen tüm aktörler çeşitli politikalar ve ittifaklar oluşturuyorlar.
Bu çerçevede konu, bölge ülkeleri açısından üç boyutta ele alınabilir: Kıbrıs sorunu, uluslararası hukuk ve enerji güvenliği.
Bölgenin ana aktörlerinden biri olarak Türkiye de politikalarını bu üç boyut üzerinden geliştiriyor.
Türkiye açısından önemli konulardan biri de bölgedeki enerji kaynaklarının özellikle AB’ye nakledilmesidir.
Türkiye bölgedeki en istikrarlı ve güvenli ülkedir demek yanlış olmayacaktır. Dolayısıyla Türkiye, AB’nin enerji ihtiyacını karşılayacak birçok projede de yer almaktadır.
Türkiye sadece bir enerji geçiş güzergâhı değildir, aynı zamanda bir enerji merkezi olma hedefine de sahiptir.
Bu çerçevede, Doğu Akdeniz’deki enerji kaynaklarının taşınması konusunda da en güvenli yol Türkiye’dir.
Türkiye’nin bu tür projeler içinde yer alması, özellikle bölge ülkeleri arasındaki gerilimi azaltacak ve bölge içi işbirliğini arttıracaktır.
Fakat Rum yönetimi bu konuda da Türkiye’yi dışarıda bırakacak bir boru hattı projesi ortaya atmaktadır.
Rum yönetimi ve İsrail yetki alanında keşfedilen ve bölgedeki diğer enerji kaynaklarını AB’ye ulaştıracak denizden geçen bir boru hattı projesinin gerçekleşmesi için faaliyetlerde bulunmaktadır.
Bu projeye boru hattı maliyetinin çok yüksek olması sebebiyle pek de sıcak bakılmamaktadır. Bu rağmen Rum yönetimi bu projeyi sık sık gündeme getirip Kıbrıs konusunda bir pazarlık malzemesi olarak kullanmak istemektedir.
Doğu Akdeniz çanağında Yunanistan’ın kıta sahanlığı yoktur.
Doğal gazın yoğun olarak çıkarılacağı yer olarak Hayfa, Süveyş ve Mağusa üçgeninin olduğu bölgedir.
Rusya’da 2 bin metre derinlikten çıkarılan doğal gaz, Doğu Akdeniz’de 4 bin metreye kadar inmektedir. Bu da bölgede çıkarılacak doğal gazın çok daha maliyetli olacağı anlamına geliyor.
Rum yönetimi her ne kadar bu doğalgazın Avrupa’ya Türkiye’yi ekarte ederek deniz yoluyla borularla taşınabileceğini savunsa da bu imkansızdır.
Doğal gazın çıkarılmasında ve Avrupa’ya ulaştırılmasına en önemli formül “en ucuz, en hızlı ve en güvenilir” olarak açıklanabilir.
Bu formüldeki üç etken de Türkiye’yi işaret etmektedir.
Doğu Akdeniz’de önümüzdeki günlerde enerji denklemine su da girecektir.
Geçmişte Doğu Akdeniz’de Mersin üzerinden İsrail’e dek uzanan su ve doğal gaz hattı, yeniden gündeme gelecektir.
İnsan vücudunun yüzde 70’i sudur, petrol değil. O yüzden temiz suya erişim, bu coğrafya için önümüzdeki 30 yıl boyunca çok daha önemli bir hal alacaktır.
Allah’ın bu dünya için verdiği nimetleri dünya ile paylaşmak, uluslar arası siyasette de barış ve huzurun anahtarıdır.
Türkiye pekala İsrail ile Anadolu suyunu paylaşarak belki de İsrail’in Filistin üzerindeki baskısını engellemek için bir müeyyide yolu bile bulabilir.
O yüzden güçlü bir Türkiye ve her daim yanında olan KKTC, bölge siyasetinde temel aktörler olabilir. Yeter ki, gücümüzün farkında olalım.
“Tek millet, iki devlet” düsturundan bir an olsun vazgeçmeyelim…