Ucuz elektrik fırsatını böyle kaybettik

Herkes vatandaşın cebini yakan elektrik faturalarına çare arıyor. Aslında tek çarenin de Türkiye’den KKTC’ye denizaltından elektrik getirilmesi olduğu biliniyor. İktidarıyla muhalefetiyle herkes bunun üzerinde birleşiyor. Ancak bir türlü yeterli irade gösterilemiyor.

Herkes vatandaşın cebini yakan elektrik faturalarına çare arıyor. Aslında tek çarenin de Türkiye’den KKTC’ye denizaltından elektrik getirilmesi olduğu biliniyor. İktidarıyla muhalefetiyle herkes bunun üzerinde birleşiyor. Ancak bir türlü yeterli irade gösterilemiyor.

Türkiye’den KKTC’ye elektrik projesi aslında 14 yıl gecikmiş bir proje. Ada News’in bugünkü manşetinde aslında 2006-2007 yıllarında hazırlanan ve 2 yılda bitirilmesi planlanan projeyle Türkiye’den getirilecek elektriğin nasıl engellendiğini okuyacaksınız.

O projenin kahramanı Star Kıbrıs Medya Grubu’nun Başkanı Ali Özmen Safa idi. Safa, 2003 yılında Kıbrıs’a gelmeden önce Londra’nın finans sisteminde halka açık bir şirketi olan, kendini kanıtlamış bir işadamıydı.

Kıbrıs’a geldiğinde verdiği mülakatlarda “Yatırım için ne kadar getirdin” sorularına, “Dünyada şu anda paradan daha bol şey yok. Para bulmak kolay. Ben paradan daha önemli bir şeyi, uluslararası alandaki tecrübemi getirdim” demişti.

2004’ten itibaren başta İskele’de olmak üzere büyük yatırımlar yaptı. Büyük bir vizyon ortaya koyarak Kıbrıs Türk Hava Yolları için 50 milyon dolar teklif etmişti. Ama ihaleye girmesi bile engellendi.

Türkiye’den Kıbrıs’a elektrik getirilmesi projesi de Ali Özmen Safa tarafından hazırlanan en önemli projelerden biriydi.

Ancak ne yazık ki dönemin Maliye Bakanı Ahmet Uzun projeyi engelleyerek bugün herkesin şikayet ettiği noktaya gelmemize sebebiyet vermişti.

İsterseniz burada sözü, yıllar önce Türkiye’den KKTC’ye elektrik getirecek dev projenin fikir babası olan Ali Özmen Safa’ya bırakalım. Bize o anlatsın:
“2003-2004 yıllarında Kıbrıs’ta inşaatlara başladığımda dışarıdan sermaye getirilerek yapılması gereken işlere de girmek istedim. Bunlar Kıbrıs Türk Hava Yolları ve Türkiye’den elektrik getirme projesiydi. Uluslararası tecrübemi de kullanarak dünyadan bulacağım finansla bu projeleri hayata geçirmek istedim.

O yıllarda dünyada para, yatırım yerleri arıyordu. Böyle yatırımlar için dünyada para bulmak benim için sıkıntı değildi.

O sırada gündem olan denizaltından su ve elektrik projesiydi. Su projesine baktığımda o yıllarda projeyi çizen Alarko vardı. O dönem Alarko’nun başkanı İshak Alaton’la görüşmüştüm. Suyla ilgili 500 milyon dolar bütçe gerekiyordu. Ben özel bir şirket olarak bunu uygun görmedim. Çünkü kime satılacak, kaça satılacak belli değildi.

Ben de deniz altından elektrik projesine karar verdim. Kimse o güne kadar denizaltında elektrik projesine ciddi olarak girmemişti. Alarko su üzerine ciddi olarak çalışıyordu. Ama elektrik üzerinde çalışan yoktu. Türkiye’de bu konuyla ilgili teknik uzmanlar buldum. Bu uzmanların bu konuda uluslararası tecrübesi vardı. İstanbul’da Ticaret Merkezi’nde ofis tuttuk.

Üzerinde 9 ay çalıştık. Her türlü detayı planladık. Bazı yerlerde elektriği getirecek kablo gömülecekti. Bazı yerlerde zeminde kalacaktı. Nasıl bir kablo hazırlanacağına ilişkin çalışmaları bile yaptık. Hollanda’da üretilecek bir kablo üzerinde karar verdik.
En sonunda projeyi netleştirdik. Yaptığımız fizibilitede Türkiye’den elektriği buraya
getirip, burada üretilen elektrikten daha ucuza satacağımızı gördük.

Bunun bir ucu Silifke’de olacaktı. O dönemin Türkiye Başbakanı Sayın Erdoğan ile gidip görüştüm. Bu elektriği Türkiye’den getirmek konusunda onay aldım.
Projenin adına “Barış enerjisi” diye isim verdik. Şu anda üretilen elektrik kirlilik yaratıyor. Benim projem şu anki hava kirliliğini bitirirken, Güney’e de satılacak elektrikle barışa da enerji verecekti. Proje Türkiye, Kuzey Kıbrıs, Güney Kıbrıs ve Orta Doğu’yu birbirine bağlayacaktı.

Bunun siyasi sonuçları olacaktı. Bu sonuçları öngörerek Türkiye’de Başbakan Erdoğan’dan sonra burada da Başbakan Ferdi Sabit Soyer ile görüştüm. O da onay verdi.

Benim teklifim şuydu. Ben bu enerji köprüsünü kuracağım. Türkiye’de enerji alanında değişik opsiyonlar, değişik fiyatlar vardır. İsterseniz Avrupa’dan Türkiye üzerinde elektrik getirirsiniz. Yani o köprüyle sadece Türkiye’ye değil, dünyaya bağlanma olanağı vardı.

O zaman Teknecik ve Aksa vardı. Aksa’nın kontratı 2008’e kadardı. Eğer bir tazminat verilecekse Aksa’ya tazminatı verip kapatacaktık. Teknecik’i ise satın almaya hazırız dedik. Türkiye’den gelen elektrik Teknecik’e gelecekti. Türkiye’den getirdiğim uzmanlarla Teknecik’te inceleme yaptık. Bize destek verdiler. 7 gün boyunca Teknecik’teki eksiklikleri tespit ettik.

Bu incelemenin sonunda teklifimizi dönemin Maliye Bakanı Ahmet Uzun’a sunduk.
Her biri 100 megawatlık olmak üzere toplam 300 megawatlık üç hat oluşturacaktık. Türkiye’de de elektriği buraya nakledecek bir istasyon kurulacaktı. Fazla olan elektriği zaman içinde Rum tarafına satacaktık. Bu barışın da enerjisi olacaktı.
Ahmet Uzun’a verdiğimiz teklifte finansı biz sağlayacağız dedik seçenekler sunduk.
Türkiye’de getirdiğimiz elektriği biz alalım getirelim, bir fiyat sunalım. Bizim sunacağımız fiyat kendilerinin maliyetinden daha aşağı ise kendilerinden alım garantisi istedik. Benim sunacağım fiyat daha yukarıdaysa garanti istemiyorum dedim. Ama her türlü fizibiliteyi yaptığımız için emindik. O yüzden bunu teklif ettik. Bir seçenek buydu.

İkinci seçenek şuydu. Biz bu köprüyü kuracağız her kilovat başına kendilerinden bir ücret talep edeceğiz. Bu elektriği devlet satın alabilir bize sadece bir yol parası vererek getirebilirdi. Hatta bizim projemiz zaman içinde bir yap-işle-devret modeli olabilirdi. Bunu da yapmaya hazırız dedik.

Üçüncü seçenek olarak ben bunu kurarım dedim. Ne ben getiririm, ne devlet getirir. Devlet ihaleye çıkar. Hangisi daha ucuza getirirse o getirir. Bütün seçenekler de fiyat Kıbrıs’taki maliyetlerden daha aşağıdaydı.

Hatta son olarak “dördüncü bir seçenek varsa bize sunulsun, üzerinde çalışılsın, size dönelim” dedik. Bize dendi ki o zaman “bizim Teknecik’te Aksa’da mesuliyetlerimiz vardır. Bu işe giremeyiz” dendi. Benim anladığım bu işi yapmak istemediler. O yüzden bizi reddettiler.

Kıbrıs böylece 14 yılını kaybetti. Bugün hala Türkiye’den elektrik getirmeyi konuşuyoruz. Gerekli irade gösterilseydi elektrik 14 yıl önce getirilebilirdi. Yılda 6 milyon kilowatsaat elektrik getirecektik. Bütün Kıbrıs’ın elektrik ihtiyacı karşılanacaktı. Ama ne yazık ki bunu fırsatı heba ettiler.

Bugün Türkiye enterkonnekte sisteme dahil oldu. İmza attı. Ama o gün Türkiye imza atmamıştı. Türkiye’den bugün kabloyla elektrik gelmesinde uluslararası hukuktan kaynaklanan sorunlar da çıkabilir.”
Bu haber 8646 defa okunmuştur

:

:

:

: