Sıcak kucağında uyumazken annenin ve artık bir kucakta değilken, bebekler gibi uyusam mı diyorsun!
Üzülme, bak gece açmış kollarını, bekliyor. Hiç sarılmamış yerlerini şefkatle seveceğim diyor. Dal derin uykulara, eğer aklın hâlâ bomboşsa. Ya da anla! Ne gece sarar anne gibi, ne de artık sen uyuyabilirsin bebekler gibi.
İnsanlar seni sevsin mi istiyorsun, bir zamanlar seven herkesten kaçan sen değilmişsin gibi!
Seni öpen, sarılan insanlardan sıkılır, kaçar bir koltuk kenarına saklanırdın çoğu ziyaretlerinde. Sevilirken gözüne dev gibi gelen insanların, şimdi karşında birer birer sevgisizlikten küçülmelerini izliyorsun bu defa hayretle…
Yola çıkmak mı istiyorsun, sevmezdin oysa yürümeyi!
Hani, şu korkup kestirmeden gittiğin uzun yol var ya, biliyorum şimdi en çok da orada yürümeye ihtiyacın var. Oflaya oflaya attığın adımları temize çeker gibi. Ağır gelen 4 defterli çantanın kat be kat ağırıyla yürürsün bu defa öf bile demeden!
Artık gidemediğin, tüm uzaklara duyduğun özlem kadar eminsin; yollar da yolcu da güzeldir…
Zamanı haybeye harcarken şimdi vakitsizlikten mi yakınıyorsun!
Yaşarken sana isabet etmesinden imtina ettiğin ne varsa, şimdi seni teğet geçmesin diye duruyorsun duaya. Hayat işte dün kaçtıklarından bugün sana bir çeyiz sandığı yapmalıydım, dedirtiyor. Sarmalıydım işlemeli kadifelere, yeri gelince çıkarıp bu aklımla kıymetini bilmeliydim, diyorsun sessizce. Diyorsun da geçti gitti o saklanmayan vakitler…
Midenin tam ortasındaki ağrıyı biliyorum, özgürce uçan kelebek değil oradaki, aksine sıkışmışlıktan!
Aşktan ya da hastalıktan da değil, diyorum ya yapma imkanın varken yapamadığın onca keşkenin altında ezilmekten tüm o kramplar. Hem aşk da hastalık da toylar için. İnsan büyüyünce hasta oldum der mi hiç! Anne bak kırıldı tırnağım diye dudak büker mi! Korkma uğramaz artık sana aşk da hastalık da... Ya da aksine kork, tam da bir daha yaşayamacaklarından!