Dünyamızı cennet ya da cehennem olarak görmek, tamamen bizim yaşam tarzımızla ilgili. Doğduğumuz bu Dünyadan neler bekliyoruz? Nasıl yaşıyoruz? Nasıl yaşatıyoruz? Kendi sınırlarımızı oluştuabilmiş miyiz? Küçük ya da büyük herhangi bir olaya bakış açımız nedir? Kendimizi olduğumuz gibi kabullenebildik mi ve de kendimizi tüm benliğimizle kabullendirebildik mi? Olaylar karşısında gösterdiğimiz tepkisel hassasiyetin derecesinin ne olduğunu hiç düşündük mü?
“Dünya Hassas Kalpler için Bir Cehennem.”
Alman hezarfen; edebiyatçı, siyasetçi, ressam ve doğabilimci; aynı zamanda çeşitli doğa bilimleri alanlarında araştırmalar yapmış ve yayınlar çıkarmış olan Johann Wolfgang Von Goethe’nin: “Dünya, hassas kalpler için bir cehennem.” sözü tüm insanlık için önemli. Bu söz üzerinde biraz düşünmek gerektiği konusunda benimle hemfikirseniz; şu an önemli ve anlamlı olan bu sözü etraflıca ele almanızda fayda var.
Cennet ve Cehennem
Cennet, dini kozmoloji veya transandental felsefede gök, yedi gök, uçmak, behişt gibi adlarla da anılan ilah, melek, cin, aziz, yeniden dirilmiş atalar gibi varlıkların yaşadığı, köken aldığı veya hüküm sürdüğüne inanılan yer. Bazı dini inanışlara göre cennet yaratıkları yeryüzüne inebilir (reenkarnasyon) ve yerde yaşayanlar ölümlerinden sonra, bazı özel durumlarda yaşamakta oldukları hayat devam ederken cennete gidebilirler. Cennet kavramına inanan kişiler genellikle cennetin insanların bir kısmı veya hepsi için Ahirette bulunan nihai bir varış noktası olduğunu düşünürler. Ayrıca cennet kavramına sahip inançların çoğunluğunda cennet iyi insanların ulaştığı bir Ahiret mekanıdır. Cehennem, çeşitli inançlarda ölüm sonrası ceza çekilen ateşli bir yer olarak gösterilir. Cehennemde kalma süresi inanca göre değişiklik gösterebilir. Cehennemde günah borcu ödeninceye kadar kalınıp sonra tekrar cennete gidilebilir. Ancak, cehennem bazıları için sonsuza dek ateşte yanmak anlamına gelir.
Kendimiz Belirliyoruz
Hangi durumlarda, yaşarken cenneti ya da cehennemi deneyimleyebiliyoruz? Pek tabii ki, olaylara karşı verdiğimiz tepkilerle bu iki kavramdan hangisini yaşayacağımızı kendimiz belirliyoruz. Hassas bireyler, içi dışı bir oldukları için zaman zaman kötü bir üne kavuşurlar. Ancak bu tip kişiler için bir kova dolusu gözyaşından daha fazlası vardır. Oldukça hassas bir insan olmak, empati ve önsezi özelliklerinin çok gelişmiş olması anlamına da gelir. Uzmanlara göre, insanların yaklaşık % 20’si bu özelliklere sahip. Oysaki, yaşamda sempati değil sadece empati kurmalıyız. Ölüm veya hastalıklarda “Başınız sağ olsun. Geçmiş olsun.” dışında olayı içselleştirmeyip yaşamımıza devam etmeliyiz. Çünkü, bize sunulan yaşam bir tane. Başkalarının yaşamından sorumlu değiliz. Öncelikle, bunu bilip ona göre davranmamız gerekiyor.
Aşırı Tepki Vermek / Başkaları için Endişelenmek
Çevrenizde gerçekleşen olaylara diğer insanlardan daha aşırı tepkiler mi veriyorsunuz? Diğer insanların neler hissettiği konusunda endişelendiğiniz oluyor mu? Daha sessiz ve kaotik bir yerde olmayı ister miydiniz? Peki siz, hassas bir kişiliğe mi sahipsiniz? 1990'lı yıllarda, ilk kez Elaine N. Aron tarafından araştırılmış olan hassas insanların kişilik özellikleri, aslında günümüzde birçok kişide gözlemleniyor. Her beş insandan birinin fazlasıyla hassas olduğu bugün bilinmekte. Hassaslık üzerine birkaç kitap da yazmış olan Aron'ın geliştirdiği ve gerçekten fazlasıyla hassas bir insan olup olmadığınızı öğrenebileceğiniz bir test de bulunuyor. Günümüzde fazlasıyla hassas olan insanların sayısının artmış olması, bu konuyu gündeme getirdi ve aslında bir farkındalık da yarattı.
Hassas Karakter Özelliklerinden Bazıları
*Duyguları daha 'derin' hissederler.
*Diğer insanlara göre daha fazla duygusal tepki verirler.
*Bireysel olarak spor yapmayı tercih ederler.
*Hassas insanların bir konu hakkında karar vermesi oldukça uzun sürebilir.
*Bir önceki maddeyle ilintili olarak; eğer 'yanlış' ya da 'kötü' bir karar verirlerse, bu kararın sonuçları onları, diğer insanlara kıyasla, çok daha fazla üzer.
*Fazlasıyla hassas olan insanlar, aşırı detaycıdır.
*Takım çalışmalarında başarılıdırlar.
*Kaygı bozukluğuna ve depresyon durumlarına eğilimleri daha fazladır.
*Şiddet içerikli filmler, onlar için en kötüsüdür.
*Diğer insanlara kıyasla, göz yaşları çok daha kolay dökülür.
*Onlara yöneltilen eleştirilere aşırı duygusallıkla tepki verebilirler.
*Küçük odalardan oluşan ofisleri, açık ofislere tercih ederler.
Kaynaklar:
https://tr.wikipedia.org
https://hthayat.haberturk.com
https://onedio.com
http://www.huffingtonpost.com