Dün ülke olarak her yıl aşağı yukarı bu vakitlere denk gelen yılın ilk yağmuru sınavından yine sınıfta kaldık.
Girne, Lefkoşa, Mağusa, Güzelyurt, İskele, Lefke… Ayrımsız tüm bölgelerde caddeler yine Venedik’e döndü…
Ama bizim ne gondolumuz ne de nehre dönen yolları izleyecek halimiz vardı.
Her defasında olduğu gibi yine bu işe şaşırdık.
İlk defa başımıza geliyor gibi davrandık.
Gazeteler bugün yine çöken altyapıyı, sel basan dükkanları, “Yağmur vurdu, ülkeyi sel aldı, yağmura teslim olduk” başlıklarıyla verecek...
Vatandaş isyan edecek...
15-20 yıllık yöneticiler altyapının yetersizliğinden şikayet ederken, “yılların getirdiği sorunlar” diyerek bir önceki dönemi işaret edecekler.
Bir önceki dönem de kendilerinin görevde olduğunu unutmamızı bekleyecekler.
Biz ise bir kaç günlük şikayetin ardından bir sonraki yağmura kadar yine susacağız.
Bu devran böylece sürecek, gidecek.
Ne zamana kadar mı? Seçim döneminde karşımıza geçip çiçek böcekten söz eden başkanlara, “Neden yapmadın” diye biz hesap sorana kadar...
Elbette mesele yerel yönetim kadar merkezi yönetimi de ilgilendiriyor.
Ama ne yazık ki dün Meclis’in tartışma konularına baktığımızda vatandaşın dünyasından ne kadar uzak olduklarına üzülerek bir kez daha tanık olduk.
Yüce Meclisimiz “sen mi daha iyi Atatürkçüsün, ben mi daha Atatürkçüyüm” tartışmalarından tutun da “beton mu heykel mi” tartışmasına kadar bir yığın gereksiz polemiğin esiri oldu.
Ülkede sorunların çözüm yeri olan Meclis, ne yazık ki sen ben kavgasının dışına çıkıp verimli bir çalışma ortamı sağlayamıyor.
Oysa sağından soluna bu ülke siyasetinin üzerinde hemfikir olacağı meselelerimiz, sorunlarımız yok mu? Elbette var… Ama o meseleleri ne yazık göremiyoruz.
Yazık…Biz o kadar mı sen ben kavgasıyla gözümüzü kararttık?
Dün ülkenin caddelerinde nehre dönen yollarda eziyet çeken Kıbrıs Türk halkı, bugüne kadar hak ettiği hizmeti neden alamadığını artık sorgulamak zorunda.
Aksi halde bu kervan böyle sürer gider. Bizden söylemesi…