Memlekette her üç dört ayda bir boş yere asgari ücret tartışması yaşanıyor. Ama bir türlü sonuç alınamıyor. Açıklanan hiçbir rakam, ne işvereni ne de işçiyi tatmin etmiyor.
Oysa yapılması gereken belli. Asgari ücret tartışmasından ziyade hayat pahalılığını kontrol etmeliyiz.
İstatistik Kurumu’nun verilerine göre, 6 aylık hayat pahalılığı yüzde 33.32, yıllık enflasyon ise yüzde 65.43 olarak gerçekleşti.
Böyle bir ortamda siz asgari ücreti kaç açıklarsanız açıklayın hiçbir derde deva olamazsınız.
Geçen ay yüksek fiyat artışı gösteren ilk üç mal; yüzde 296.23 Limon, yüzde 147.76 Özel Dershane (Üniversiteye Hazırlık) ve yüzde 142.36 ile Özel Ortaokul Ücreti oldu.
Narenciye memleketinde limon gibi sıkılır hale geldik.
Okul ücretlerini anladık da limonun fiyatı neden yüzde 296 artıyor?
Yeter artık, el insaf…
Bu nasıl olur?
Kimse girdi maliyeti, o, şu bu demesin. Bu açıklanabilir bir artış değildir.
Belli başlı temel tüketim mallarının çok acil hemen denetimli mal ilan edilmelidir.
Piyasada en azından temel gıda ürünlerinde bu kontrolü sağlayamazsak ekonominin ruhuna Fatiha okumaktan başka çaremiz kalmaz.
Daha önce de defalarca uyardık.
Hükümetlerin görevi asgari ücreti artırmaktan çok, hayatı ucuzlatmak olmalı.
Aksi halde ekonomiyi, Wage inflation yani ücret enflasyonuna teslim ederiz. Şu an geldiğimiz nokta tam da budur.
Ekonominin en temel kanunu artık kabul etmemiz gerekiyor.
Bir ülkeyi saran, toplumsal yaşamı alt üst eden en büyük kanser, enflasyondur.
Bunu en önemli sebeplerinden biri de “wage inflation” yani maaş enflasyonudur. Buna domino etkisi de diyebiliriz. Maaşların artmasıyla birlikte enflasyon da artıyor. Enflasyon arttıkça maaşlar da artıyor. Kısaca tam bir kısır döngü yaşanıyor.
Oysa halkın en büyük şikayeti hayat pahalılığıdır.
Ancak şu an izlenen politika bu hayat pahalılığını engelleyemez.
Bizden söylemesi…