Sendika sadece temel gıda harcamaları dikkate alındığında, 31 Temmuz itibariyle 4 kişilik aile için açlık sınırını 14 bin 867 TL olduğunu açıkladı.
Haziran ayı sonu itibarıyla asgari ücrete gelen yüzde 33 küsurluk zam ise temmuz ayında yüzde 10’a yakın hayat pahalılığı nedeniyle 10 puan geri alınmış vaziyette.
Yani çalışanın bir cebine koyulan para daha bir ay geçmeden diğer cebinden yaşadığımız yüksek enflasyonla geri alınıyor.
Sendikalar ve hükümet hayat pahalılığının altı ayda bir değil de iki ya da üç ayda bir maaşlara yansıtılmasıyla ilgili görüş alışverişinde bulunuyor.
Peki böyle olsa ne olacak? Çare olacak mı?
Öyle görülüyor ki yaşanan hayat pahalılığını maaşlara yapılan zamla durduramayacağız.
Aksine bu yaşanan enflasyonu daha da körüklüyor.
Ekonomin en temel kanunu artık kabul etmemiz gerekiyor.
Daha önce de bu köşeden yazdık, defalarca uyardık.
Bir ülkeyi saran, toplumsal yaşamı alt üst eden en büyük kanser enflasyondur.
Bunu en önemli sebeplerinden biri de “wage inflation” yani maaş enflasyonudur.
Buna domino etkisi de diyebiliriz. Maaşların artmasıyla birlikte enflasyon da artıyor. Enflasyon arttıkça maaşlar da artıyor. Kısaca tam bir kısır döngü yaşanıyor.
Oysa halkın en büyük şikayet hayat pahalılığıdır.
Ancak şu an izlenen politika bu hayat pahalılığını engelleyemez.
En iyi tedavi tedbirdir. Şu an ne yazık ki o tedbir alınamıyor
Yani sözün özü ücretler arttı ama hayat daha da çok pahalılaştı.
İşletmeler zorda. Yükselen asgari ücret maliyetleri artırıyor. Bu da birçok işletmenin ya personelini kayıt dışı çalıştırması ya da işçi çıkarması anlamına geliyor.
Yani devlet bu politikayla ya kayıt dışılık yüzünden toplayacağı vergiden oluyor. Ya da çıkarılan işçiler nedeniyle işsizlik artıyor. Bu şekilde başka bir tehlike ortaya çıkıyor.
Ekonomiyi maaş enflasyonuna teslim etmek yerine yapısal reformlara ihtiyacımız var. Bu böyle gitmez. Bizden söylemesi…