Güney’de geçen hafta Rum İstinaf Mahkemesi daha önce eşi benzeri görülmemiş bir kararla, Kıbrıs Rum mahkemeleri aracılığıyla Türkiye aleyhine açılan davaları durdurdu.
Söz konusu davada Girne'de mülk sahibi olan iki Rum’a 70 milyon Euro tazminat ödenmesine ilişkin ilk mahkeme kararı iptal edilmişti.
Bu kararla bu tür davaların Kıbrıs Rum mahkemeleri tarafından artık ele alınamayacağını kayda geçirilmişti.
Çok değil bir hafta geçti.
Rum Ağır Ceza Mahkemesi, KKTC’deki eski Rum malları üzerine inşaat yapmakla suçlanan İsrail asıllı Türk iş insanı Simon Aykut’un avukatları tarafından yapılan üç ön itirazı reddetti.
Simon Aykut’un tutukluluğunun devamına karar veren mahkeme, açıkladığı kararda Rum yönetiminin KKTC sınırları içerisindeki bölgelerde “taşınmaz mallar da dahil her türlü meselede yetki sahibi olduğunu” iddia etti.
Peki bir hafta önce bu tür davalar artık Rum mahkemelerinde görülemez diyen Güney’deki yargı bir hafta sonra Simon Aykut davasında nasıl olur da Rum yönetiminin, KKTC sınırları içindeki taşınmaz mallarda yetki sahibi olduğunu iddia eder?
Türkçede böyle durumlar için çok güzel bir söz var.
“Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu” derler…
Bir hafta arayla böyle çelişkili bir karar nasıl alınır?
Avrupa Birliği bu karara seyirci mi kalacak?
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin apaçık bir iç hukuk yolu olarak kabul ettiği Taşınmaz Mal Komisyonu nasıl Rum yönetimi tarafından yok sayılır?
Rum mahkemesi Simon Aykut davasında Avrupa hukukunu da hiçe saymıştır.
Avrupa Birliği “şımarık çocuğu”nun hukuk dışı tutumlarını artık daha fazla görmezden gelemez.
Bunu yaparsa kendi varlığını inkar etmiş olur.
Rum yönetimi KKTC ekonomisini çökertmek ve Kıbrıs Türkünü uluslararası arenada köşeye sıkıştırmak için başlattığı tutuklamalar apaçık siyasi şantajdır.
Bu şantaja boyun eğilemez. Bizden söylemesi…