Yeni bir Yalta mı? Değişen küresel düzen

Dünya, 1945 Yalta Konferansı’na benzer şekilde büyük bir güç yeniden paylaşımı sürecinden geçiyor. O dönem Avrupa, Sovyet ve Batı etki alanları olarak bölünmüştü. Bugün ise Donald Trump’ın Beyaz Saray’a dönüşü, Rusya-Ukrayna savaşının belirsiz seyri ve Suriye’de İslamcı bir grubun iktidarı ele geçirdiği ani “devrim” gibi gelişmeler, küresel kavramların sessizce yeniden tanımlandığına işaret ediyor.

Dünya, 1945 Yalta Konferansı’na benzer şekilde büyük bir güç yeniden paylaşımı sürecinden geçiyor. O dönem Avrupa, Sovyet ve Batı etki alanları olarak bölünmüştü. Bugün ise Donald Trump’ın Beyaz Saray’a dönüşü, Rusya-Ukrayna savaşının belirsiz seyri ve Suriye’de İslamcı bir grubun iktidarı ele geçirdiği ani “devrim” gibi gelişmeler, küresel kavramların sessizce yeniden tanımlandığına işaret ediyor.

İnsan sosyal, düşünen, değerlendiren bir hayvandır. Son günlerde ciddi bir şekilde bir yandan ara ara 38 dereceyi aşan soğuk algınlığı, bir yandan da dinlemekten de hoşlandığım “zihinsel provakasyon saldırısı” altında çeşitli iddiaları, varsayımları düşünüyorum. Biliyorum çoğu kişi benim bugün Kıbrıs konusunu yazmamı bekliyor. Diyeceklerimi yazdım. Şimdilik konu kapandı. 17-18 Mart günlerinde Cenevre’de yapılacak Kıbrıs görüşmeleri sürpriz getirebilir mi? Kanımca geniş katılımlı turistik seyahatin ötesine gidebilmesi için 1959 Zürih anlaşması öncesindeki gibi bir düzenleme olması gerekir. Onun da olmadığı görünüyor. Öyleyse gelin biz şimdi birlikte bir başka değerlendirme yapalım.
Tarih tuhaf bir şekilde kendini tekrar ediyor—ancak bu kez masada Roosevelt, Churchill ve Stalin değil; Trump, Putin ve (daha düşük profilli olsa da) Erdoğan var. Netanyahu ise İsrail’in unutulmaması için sahnenin kenarında yerini almış durumda. Şu anda dünya siyaseti için yeni bir “Yalta” ya da “yeniden yapılanma” süreci yaşanıyor.
Dünya, yeni bir küresel düzenin doğum sancılarını yaşıyor. 1945’te Yalta Konferansı ile başlayan ve silah sanayisini besleyen Soğuk Savaş paradigması, uzun süredir küresel ekonomiyi ve siyaseti belirleyen temel unsur oldu. Ancak, Soğuk Savaş’ın sona ermesinden bu yana, küresel sistem bir çıkış yolu arıyordu.
Şimdi ise, bu militarist düzene son vermek isteyen yeni bir anlayış yükseliyor. ABD’de, “savaş ekonomisine” dayalı düzenin yerine, ülkeyi yeniden üreten bir güç haline getirmek isteyen sermaye ağırlığını koyuyor. Silah lobileri yerine yatırım odaklı bir modelin önü açılmaya çalışılıyor.
Bu çerçevede, dünya siyaseti yeni bir Yalta veya küresel yeniden yapılanma sürecine giriyor.
Yeni küresel düzenin ana ilkeleri
1. Savaş ekonomisinin sonu, savunma bütçelerinin küçültülmesi
• 1945’ten bu yana ve neredeyse savaştaki oranla, savaşlar ve askeri harcamalar hep ekonomik düzenin merkezinde oldu.
• Yeni modelde, sorunlar askeri yöntemler yerine diplomasi ve ekonomik uzlaşı yoluyla çözülecek.
• Savunma bütçeleri küçültülerek, kaynaklar yatırım ve üretime yönlendirilecek.
2. Sınırlara Saygı
• Ülkelerin toprak bütünlüğü, yeni küresel sistemin en önemli ilkelerinden biri olacak.
• İç savaşlar, bölgesel ayrılıkçılık gibi tehditler desteklenmeyecek.
3. Seçilen yönetimlere saygı, bölgeselcilik yok
• Küresel güçler, seçimle iş başına gelen hükümetleri asgari insan hakları çerçevesinde tanıyacak.
• Bölgesel ayrılıkçılığı desteklemek yerine, ülkelerin kendi iç dengeleriyle ilerlemesi teşvik edilecek.
4. İran’ı içten çökertme stratejisi sürecek
• İran, yeni küresel düzenin en hassas noktalarından biri olarak görülmeye devam edilecek.
• Ancak, İran’ı devirmek için askeri yöntemler yerine ekonomik ve siyasi araçlar kullanılacak.
5. Ana tehdit: Çin – Ama mücadele silahla değil, iş ve teknoloji ile
• Çin, küresel rekabetin en büyük oyuncusu olarak görülüyor.
• Ancak, bu rekabet savaşlarla değil, bilim, teknoloji, ekonomi ve iş dünyası üzerinden yürütülecek.
• Yapay zeka, yüksek teknoloji ve yeni nesil üretim sistemleri, Batı’nın Çin’e karşı en büyük silahı olacak.
Yeni Yalta’nın uygulama alanları: Afganistan, Suriye, Ukrayna ve NATO
Bu yeni küresel ilkeler, mevcut jeopolitik krizlerde kendini Afganistan’da ABD’nin bir anda sadece ılımlı İslam ile değil, aşırı İslam ile de belli insani değerlere riayet etmesi şartıyla anlaşma yapılabileceğine karar vermesiyle kendini göstermeye başlamıştı. Afganistan’daki çekilmeden sonra ilk uygulama nitekim Suriye’de oldu.
1. Suriye: Türkiye’nin zaferi, Rusya’nın çıkışı ve ABD’nin yeni hesapları
Suriye’de, Esad’ın düşüşü ve yerine HTŞ’nin (Heyet Tahrir el-Şam) geçmesi bir tesadüf değil. Bu, yeni küresel düzenin ilk test alanlarından biri oldu:
• Türkiye, Suriye’de yeni yönetimi ilk tanıyan ülke oldu ve büyükelçi atadı.
• Rusya, Esad’ı desteklemek yerine geri çekilmeyi tercih etti.
• ABD ve İsrail, İran’ın etkisini sınırlandırmak için yeni yönetimi destekledi.
• Suriye’de Kürt sorunu, özerklik değil entegrasyon modeli ile çözüldü.
Sonuç olarak, Türkiye’nin uzun zamandır savunduğu “Suriye’nin toprak bütünlüğü” tezi kabul edildi.
2. Ukrayna: Rusya’ya onurlu bir çıkış mı?
• Rusya, Ukrayna savaşında çıkmaza girdi.
• ABD, Rusya’nın savaşı “avantajlı” bir noktada bitirmesine izin vererek, Ukrayna’da bir dengenin sağlanmasını istiyor.
• Bu, Batı için daha büyük hedeflere odaklanma fırsatı yaratıyor: Çin ile ekonomik rekabet.
3. NATO: Yeni denge, yeni anlam arayışı
• Trump yönetimi, NATO’nun artık Avrupa için bir “bedava güvenlik sigortası” olamayacağını açıkça belirtti.
• Avrupa, savunmasını kendi başına inşa etmeye zorlanıyor.
• Türkiye, NATO içinde bağımsız hareket ederek hem Rusya hem de Batı ile denge politikası sürdürüyor.
Türkiye’nin Konumu
Türkiye, bu küresel yeniden yapılanma sürecinde en kazançlı ülkelerden biri oldu:
• Suriye’de istediği düzenin kuulmasını neredeyse sağladı.
• NATO içindeki önemini artırdı.
• Rusya ile pragmatik bir denge kurdu.
• ABD ve AB ile pazarlık masasında elini güçlendirdi.
Ancak, bu kazanımları sürdürülebilir hale getirmek için stratejik adımlar atılması gerekiyor:
1. Yeni Suriye yönetimi ile diplomatik ve askeri işbirliğini güçlendirmek.
2. NATO ve AB ile müzakerelerde Suriye’deki başarısını bir koz olarak kullanmak.
3. Rusya ile yeni bir denge kurarak, Türkiye’nin bölgedeki lider konumunu sağlamlaştırmak.
4. Çin ile ilişkileri dikkatle yöneterek, küresel ticaret rekabetinde avantaj sağlamak.
Yeni Yalta’nın şifreleri
1. Savaş ekonomisi yerine, üretim ve yatırım odaklı yeni bir model.
2. Askeri çatışmalar yerine, diplomasi ve ekonomik uzlaşı mekanizmaları.
3. Çin ile rekabetin silahla değil, bilim ve teknoloji ile yapılması.
4. Türkiye’nin yükselen bir bölgesel güç olarak konumunu sağlamlaştırması.
Peki, Türkiye bu yeni düzenin bir oyuncusu mu olacak, yoksa onu şekillendiren güçlerden biri mi?
1945’te Yalta Konferansı’nda Türkiye yoktu.
2025’te, Türkiye artık küresel güç mücadelesinde kilit bir oyuncu.
Ancak, en büyük soru şu: Türkiye, yeni sistemin bir parçası mı olacak, yoksa kendi kurallarını koyan bir aktör mü?
Elbette, bu konu etrafında pek çok spekülasyon yapılabilir. Yalta ile başlayan ve savaş sanayisini besleyerek büyüyen küresel düzenin, şimdi bir emlakçı tarafından altüst edilmek istendiğini düşünenler var. Dahası, bu emlakçının (Trump), aslında Amerika’yı yeniden bir “üreten ülke” haline getirmek isteyen sermaye çevrelerinin adamı olduğunu iddia edenler de yok değil.
Gerçek savaşın, petrol ve silah tüccarlarıyla bu reel sektör arasında “kurumsal yapının kimin kontrolünde olacağı” üzerine verildiğini söyleyenler var. Hatta, seçim kampanyası sırasında suikast girişiminden sağ kurtulan Trump’ın hâlâ hedefte olabileceğini dillendirenler de mevcut.
Türkiye’deki son “açılım” bu işin neresinde?
Peki, tüm bunlar sistem içinde bir dönüşüm sancısı mı, yoksa küresel güçlerin yeni bir denge arayışı mı?

Bu haber 159 defa okunmuştur

:

:

:

: