Beni sevmeyenler varmış, dedim, olabilir. Herkesin herkesi sevdiği bir dünya zaten sahte olurdu. Ben de herkesin kahve zevkine karışmıyorum mesela.
Beni sevmeyenler varmış, dedim, olabilir. Herkesin herkesi sevdiği bir dünya zaten sahte olurdu. Ben de herkesin kahve zevkine karışmıyorum mesela. Kimi sade seviyor, kimi şekerli. Herkesin tercihi kendine. Sonuçte herkesin hayatına kimse karışamaz demiş ünsüz bir vatandaş. Anlamayana kendimi anlatmak gibi bir derdim yok artık. Beni seven, zaten anlıyor. Geri kalanlar kısık sesli bir fon gibi; duyuyorum ama benim sesimi bastırmıyor.
Ne demişler; Hayat kısa. Haleti ruhiyem ise tahmin edilenden daha narin. İnsanı içine çeken karanlık haller var, evet; ama herkes kendi battaniyesini kendi seçiyor sonuçta. O yüzden birilerinin bozma ihtimali olan dengemi toparlamakla uğraşmak istemem. Ben yanımda, küçük şeylere gülebilen, şakalarla neşelenebilen, iyi gelen insanları tutuyorum. Diğerleri yavaş yavaş siliniyor zaten; uğraşmasan da oluyor bu.
Sırtımda taşıdığım çanta zaten ağır: ve üstünde kocaman bir “ben” yazıyor. Bu mutlu küçük yüküm bana yetiyor. Başkalarının kırgınlıklarını, küskünlüklerini, memnuniyetsizliklerini de alıp taşımam gerekmiyor. Küçüktüm bir zamanlar alıyordum belki, ama şimdi yerim yok. Gözüm, elim, aklım bende. Kimseye küslük değil, kendini beğenmişlik hiç değil; sadece hafif kalma çabası.
Zaman az. Birilerini kendime ikna etmekle geçirecek lüksüm yok. Sevmeyene anlatmaya çalışmak, yol üstünde dönüp duran tabelaları düzeltmeye benziyor. Ben yola devam ediyorum. Hava güzelken yürümek varken, kim takar kırık tabelaları?