Doğu Akdeniz’in ortasında, yıllardır çözülemeyen bir ihtilafın adıdır Kıbrıs.
Yarım asrı aşkın süredir ikiye bölünmüş bu küçük ada, her geçen gün yeni bir adaletsizlikle, yeni bir çifte standartla karşı karşıya kalıyor.
Son yaşanan gelişmeler, Rum Yönetimi’nin hukuk, adalet ve insan hakları kavramlarına ne kadar sığ baktığını bir kez daha gözler önüne serdi.
Geçtiğimiz günlerde Güney Kıbrıs’a geçmeye çalışan Simon Aykut başta olmak üzere bazı iş insanların, emlakçıların, hiçbir somut gerekçeye dayanmadan, haksız ve hukuksuz biçimde tutuklanması hepimizi derinden sarstı.
Bu tutuklamalar neye dayanıyor?
Hangi delil, hangi mahkeme kararı, hangi uluslararası hukuk normu bu tutuklamaları meşru kılıyor? Yanıt belli: Hiçbiri.
Çünkü ortada bir hukuk devleti refleksi değil, siyasi bir hesaplaşmanın tezahürü var. Rum Yönetimi, adeta Kıbrıslı Türkleri yıldırmak, caydırmak ve sindirmek için hukuku bir sopa gibi kullanıyor.
Diğer yandan, İskele Kalecik bölgesinde sözde Rum mallarına yapılan inşaatlarla ilgili olarak, Rum Yönetimi tarafından adeta “ajan” olarak görevlendirilmiş 5 kişi, KKTC sınırları içinde yakalanıyor.
Bu şahısların yaptıkları sadece fotoğraf çekmek değil; toplumsal huzuru bozmak, iç işlere müdahale etmek, dava süreçlerini etkileyecek kurgu deliller üretmek. Yani açıkça istihbarat faaliyeti.
Ne oluyor peki?
Rum Yönetimi, Birleşmiş Milletler’i ayağa kaldırıyor, iki toplumlu Suç ve Ceza Teknik Komitesi’ni harekete geçirmeye çalışıyor ve bu 5 şahsın derhal serbest bırakılması için diplomatik baskı kuruyor.
Şimdi sormak lazım: Madem bu kadar hassassınız, o zaman siz neden Kıbrıslı Türkleri sebepsiz yere tutukluyorsunuz? Hani adalet, hani karşılıklılık, hani hukuk?
Rum tarafının bu yaklaşımı, sadece Kıbrıs Türk halkına değil, aynı zamanda çözüm umuduna da darbe vuruyor. Bir yandan uluslararası toplum karşısında mağdur rolü oynayan, öte yandan sahada sistematik hak ihlalleri yapan bir yönetimle karşı karşıyayız.
Ajanlarını kuzeye salıp, sonra da onların yakalanmasına feryat figan eden bir zihniyetin barıştan yana olduğunu iddia etmesi gülünç değil mi?
Bu çifte standardın artık görülmesi, dünya kamuoyunun da bu sahte mağduriyet oyunlarına kanmaması gerekiyor.
Rum Yönetimi eğer gerçekten çözüm istiyorsa, önce kendi evinin önünü temizlemeli, hukuku bir silah olarak değil, adaletin teminatı olarak görmeyi öğrenmelidir. Aksi takdirde ne güven tesis edilebilir, ne de gerçek bir barış masası kurulabilir. Bizden söylemesi…