Dijitalleşme, bilgi ve süreçlerin bilgisayar tarafından okunabilir dijital ortama aktarılmasıdır. Bu, analog formattaki verilerin (örneğin kağıt belgeler, analog sinyaller) sayısal formata dönüştürülerek bilgisayarlar tarafından işlenebilir hale getirilmesi anlamına gelir. Dijitalleşme, iş süreçlerini daha hızlı, verimli ve etkili hale getirmeyi amaçlar.
Dijitalleşme, hem teknolojik bir dönüşüm hem de iş yapış şekillerini ve organizasyonel kültürü etkileyen bir süreçtir. İşletmeler, dijitalleşme ile birlikte verimliliklerini artırabilir, müşteri memnuniyetini yükseltebilir ve rekabet avantajı elde edebilirler. Tabii, bu yazımda dijitalleşmenin olumsuz yanlarını yazmak istiyorum. Yine de belirtmeliyim ki interneti doğru kullandığımız sürece daha sağlıklı ve daha dengede bir yaşam süreriz.
Uyanır Uyanmaz İlk İşiniz?
Kimler, sabah uyanır uyanmaz ilk iş olarak telefonuna bakıyor? Kimler, uyumadan önce telefonuna son bir kez daha bakmak istiyor? Peki, gün boyunca kaç saat telefonunuza bakıyoruz ya da elektronik postanıza? Dijitalleşme, internet kullanımının genişlemesiyle birlikte arttıkça artıyor. Telefonumuzu kullanıyoruz; fakat aslında interneti kullanıyoruz. Evde, işte, parkta, kafede, ormanda, parkta, yürüyüşte, koşuda, misafirlikte, yolculukta, yatakta; kısacası her yerde interneti kullanıyoruz. Baktıkça daha çok bakıyoruz. Yazdıkça daha çok yazmak istiyoruz.
Kitap okumayı çoğumuz, sırf bu yüzden bırakmış durumdayız. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? Telefonda, bilgisayarda vakit geçirmeyi daha çok sever olduk. Böylece, bizler de dijitalleştik. Bir birimizle konuşarak anlaşamıyor duruma geldik. Film izlemek, şarkı dinlemek istediğimizde hemen interneti açıyoruz. Belki de televizyonda o an güzel bir film bizleri bekliyordur. Şarkıları önceden televizyondaki müzik programlarından izliyorduk ya da radyoda bizler için hazırlanan radyo programlarından dinliyorduk. Çocukluğumda ara sıra bozulan, film ya da bir programı izlerken duraksayan, siyah kahverengi, kullanılmadığı zaman üzeri dantelle örtülen Saba markalı televizyonumuz vardı. Genellikle cuma akşamları portakal suyu eşliğinde annemin tavada kavurduğu tuzlu fıstıkla karşısına geçtiğimiz emektar televizyonumuzun üzerinden en az kırk sene geçti. Kırk senede de çok şey değiştiği apaçık ortada. Aklıma o televizyonumuz geldikçe şu anki dünyada olanları anlamıyorum; belki de eski yaşamı sevdiğim için kabul etmek zor geliyor. Saba markalı televizyonumuzdan sonra Motorola markalı kocaman, kaba, siyah renkli telefonları anımsıyorum. Bundan sonrası, oldukça hızlı gelişti. Bundan sonrasını anlamaya çalışana kadar her şey değişti ve gelişti. Artık, çocukluğumda izlediğim uzay filmindeki gibi görüntülü görüşebiliyoruz. Anladığım kadarıyla geleceğe dönük filmler, dünyanın geleceğiyle ilgili ipuçları verebiliyor.
Ne Yapabiliriz?
Arkadaşlık kurmak için bile interneti kullanıyor olduk. Saatlerce konuştuğumuz, yazıştığımız o insan, gerçekte o kişi midir? Konuşulan kadar mıdır; yoksa konuşulanların dışında daha iyisi, daha kötüsü var mıdır? Evde, işte her an telefon elimizde. Onsuz olmuyor. Oldurmaya çalışsak bile; bizi sürekli bu konuda tahrik eden
çok insan, görsel ya da ses var. Fakat, en önemlisi de kafamızdaki “ Hadi telefonuna gelen mesajı cevapla ya da gelen çağrıya bak!” uyarıları. Peki, ne yapacağız? İş yerlerinde, kafelerde detoks alanları olmalı. Evlerimizde bile teknolojiye zaman sınırı koyarken kendi kendimizi dinleyebileceğimiz alanlar oluşturmalıyız. Yaşam kalitemizi artırmak için daha sakin, sınırlı internet kullanımını gerçekleştirmeliyiz. İyiliğimiz için oluşturduğumuz sınırlamalarımızı bireysel platformdan toplumsal platforma taşımalıyız. Çünkü, sadece kendi çabalarımızla internetin olumsuzluklarından kurtulamayız.
Sağlıklı bir yaşam için kendinizi, yaptıklarınızı, alışkanlıklarınızı dengeye alın!