Güney Kıbrıs’ta yaşanan yangın, sadece doğayı değil, insanlığı da yakıyor.
Adada yarım asrın en büyük yangınıyla mücadele eden Rum kesimi, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nden gelen yardım teklifini yalnızca “karadan müdahale” ile sınırlı gibi gösterip geri çevirdi.
Ancak Başbakanlık’ın yaptığı açıklama, bu iddiayı çürütür nitelikte.
Çünkü bu açıklamaya göre adada konuşlu yangın söndürme helikopterleri dahil olmak üzere kapsamlı bir yardım önerisi iletilmiş. Üstelik bu teklif, yangının hâlen şiddetini koruduğu sırada yapılmış.
Doğal afetler karşısında milliyet, sınır, tarih gibi kavramların anlamı kalmaz. Aynı ada, aynı hava, aynı orman. Kıbrıslı Rumlar da, Türkler de bu coğrafyanın çocukları.
Felaket karşısında el uzatmak, siyasi değil, insani bir duruştur.
Bu nedenle Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin yaklaşımı, devlet refleksi kadar bir vicdan meselesidir. Komşunun evinde yangın varken elinde suyla kapıya koşan birinin önü neden kesilir?
Yangına ilişkin ürkütücü iddialar da ortalıkta dolaşıyor.
Kundaklama olasılığı, sadece bir spekülasyon olmanın ötesine geçmiş gibi.
Üstelik ilk yanan noktanın, terk edilmiş Türk köyü Malya’daki cami olması, şüpheleri iyice artırıyor.
Elbette umarız bu bir tesadüftür. Ama eğer iddialar doğruysa, bu yalnızca bir caminin değil, bir halkın ortak vicdanının da ateşe verilmesi anlamına gelir.
Bugün Güney Kıbrıs’ta sadece ağaçlar yanmıyor. Güven, insanlık ve komşuluk da büyük bir sınavdan geçiyor.
Eğer bu süreçte siyasi hesaplar, kin ve ayrımcılık öne geçerse, kazanılan hiçbir şey olmayacak. Tam aksine, yitirilen sadece ormanlar değil, belki de gelecekte kurulabilecek bir ortak yaşamın temelleri olacak.
Yangınları söndürmenin en etkili yolu sadece su değil, sağduyudur. Umarız Rum yönetimi bu gerçeği geç olmadan fark eder. Çünkü bu ateş sadece ağaçları değil, bizi biz yapan değerleri de yakıyor. Bizden söylemesi…