Adada çözüm umutları yeniden konuşulurken, federasyon anlatısı artık bir vitrinden ibaret. KKTC’de yaklaşan seçimler ve derinleşen diplomatik açmazlar, fiilen konfederasyon modelinin önünü açıyor.
Kıbrıs’ta çözüm yeniden gündeme geldi. Ne var ki taraflar hâlâ çözüm arayışını hamasetle, karşı tarafı suçlayarak veya zaman kazanma oyunlarıyla sürdürmeyi tercih ediyor. Ciddi özverilerle ilerlenecek bir barış yolunda irade, her iki tarafta da hâlâ en ciddi eksiklik. Ancak bu defa değişen yalnızca uluslararası konjonktür değil; içerideki siyasi dinamikler de artık çözüme dair daha gerçekçi modellerin masaya gelmesini zorluyor.
Hristodulidis federasyon mu istiyor? Bugün Kıbrıs Rum liderliğinin başında Nikos Hristodulidis gibi bir isim oturuyorsa, “federal çözüm hâlâ mümkün mü?” sorusunu ciddiyetle sormak pek de gerçekçi değil. Hristodulidis sadece muhafazakâr bir siyasetçi değil; aynı zamanda 2017’de Crans Montana’da sabaha karşı kahveler henüz içilmeden, Nikos Anastasiadis’in “hadi bana eyvallah” deyip kasabadan kaçış planının da başmimarı.
İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu’nun katkısı ne kadardır henüz bilinmiyor ama diplomasi tarihine “hummalı kaçış sanatı” olarak geçen bu manevranın ardındaki akıl, bugün hâlâ çözümden söz ediyorsa, buna inananlara Bizans’ın da geri geleceğine inanmalarını tavsiye edebiliriz.
Maraş kartı ve casusluk hamlesi
Tasos Papadopoulos’un meşhur “osmosis” yani zamana yayarak karşı tarafı eritme stratejisi, Hristodulidis sayesinde hâlâ yürürlükte. Strateji basit: Türk tarafını müzakerelerle oyalamak, zamana oynamak, Türkiye’nin bıkmasını ve Kıbrıslı Türklerin pes etmesini beklemek. Nihayetinde Kıbrıs Cumhuriyeti içinde azınlık haklarına razı olacak bir Türk toplumu yaratmak…
Ancak bu kurgu, her seferinde karşısında daha örgütlü, daha kurumsal ve çözüm masasına kendi adıyla oturan bir KKTC buluyor. O yüzden yeni yöntemlere ihtiyaç var. Mesela provokasyon.
Güney’de Simon Aykut gibi mülk işine giren bir Türk Yahudisi yatırımcıyı sebepsiz yere bir yıl boyunca hapiste tutarsın. Sonra başka birkaç kişiyi daha tutuklarsın. Olmazsa salarsın, gerekiyorsa tekrar alırsın. Yeter ki Kuzey’de yatırımcılar korksun, emlak piyasası çöksün.
Ama Türk tarafı da armut toplamıyor. KKTC, casuslukla suçladığı 5 Rum vatandaşını paketleyip mahkemeye sevk etti. İkisi askeri mahkemede. Diğerleri hâlâ gözaltında. Panik butonuna basan Hristodulidis ne yaptı? Hiç bekjlenilmeyen bir ifşaatta bulundu.
“Maraş konusunu Fidan’la konuştuk,” dedi.
Tutanaksız diplomasi: Yeni moda mı?
İçerik belli değil. Detay? Yok. Tutanak? Hiç olmadı. Tanık? Sıfır. Ama alıştık artık. Türkiye gibi köklü bir diplomasi geleneğine sahip ülkede, son 20 yılda “şahitsiz ve kayıtsız diplomasi” neredeyse rutin hale geldi.
New York’ta yapılan beş artı bir gayrıresmî görüşmeden bu yana, Hristodulidis’in Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile yaptığı o gizli görüşmenin içeriği hâlâ meçhul. Şimdi yalnızca bir “fragman” duyduk: “Maraş da konuşuldu.”
Peki Fidan, ne karşılığında Maraş’ı gündeme aldı? “Üç D” mi teklif edildi? Yani doğrudan uçuş, doğrudan ticaret ve doğrudan temasın kabulü karşılığında Maraş’ta Rum iskânına yeşil ışık mı yakıldı? Cevap ne oldu?
Bu sorular ortada dururken, Rum kamuoyu Hristodulidis’in bu “acemi intikamcı politikaları”na tepki göstermeye başladı bile. Casusluk operasyonlarına neden olan aşırı açılımlar, şimdi bumerang gibi geri dönüyor.
KKTC seçimi ve çözüm piyangosu
Karmaşanın ortasında bir de seçim var. KKTC halkı, 19 Ekim’de yeni cumhurbaşkanını seçecek. Eğer seçim ikinci tura kalırsa bir hafta sonra Ekim bitmeden yine de yeni dönem şekillenecek. Adaylar belli. Seçime katılacak adaylar arasından ya mevcut Cumhurbaşkanı Ersin Tatar ya da CTP Genel Başkanı Tufan Erhürman’ın ipi göğüslemesi bekleniyor.
Rum tarafının umudu, doğal olarak federasyon diline daha yatkın olan Erhürman. Ancak “tek yol iki devletli çözüm” diyen Tatar’ın seçilme ihtimali de az değil. Tatar net bir şekilde federal çözüme karşı çıkıyor, Erhürman federal çözüm görüşmelerine ön şart olarak yaptığı taleplerin Rumlarca kabulü mümkğün değil. Dolayısıyla ister Erhğrman isterse de Tatar seçilsin, her iki durumda da federasyon masalının son sayfası ya hemen, ya da birkaç ay içerisinde kapanmış olacak.
Hatta belki de, bu kez dış aktörler devreye girip “Artık gerçekçi olun” diyerek 1960 Cumhuriyeti’nin mantığına benzer şekilde bir konfederasyon modelini dayatacak.
Federasyon masalı, konfederasyon gerçekliği
Federasyon artık bir nostalji. Crans Montana’da Türk tarafı neredeyse tüm Rum taleplerine yaklaşmışken, garantilerde esneklik göstermişken, Anastasiadis sabaha karşı kahvesini yudumlamadan kaçtı. Gerekçesi mi? Bir iddiaya göre İsrail Başbakanı Netanyahu’nun kendisine sorduğu şu soruydu: “Yampa be Niko, Türkleri niye iktidara ortak ediyorsun?”
Federasyon masası o gece dağılmadı; fiilen gömüldü.
Bugün Hristodulidis’in hâlâ federasyon sözünü ağzında gezdirmesi, bir halkla ilişkiler performansından ibaret. Avrupa’ya “biz istiyoruz ama Türkler engelliyor” demek için kullanılan bir vitrin. Oysa içeride hâlâ “osmotik sabır” politikasına inanıyorlar.
Ama artık o eski Türkiye yok. O eski KKTC de yok.
Bugün fiilen gündeme gelen model konfederasyon. Kendi iç yönetimini koruyan, ama dış ilişkiler, ekonomi ve temsil alanlarında işbirliği yapan gevşek bir yapı. Genel Sekreter Guterres’in de “işbirliği modellerine” odaklanılması gerektiğini vurgulaması boşuna değil.
Ayak oyunlarına değil, gerçekliğe dönüş
Hristodulidis federasyon istemiyor. Çözüm de istemiyor. O sadece zaman istiyor. Zaman içinde Kıbrıslı Türklerin pes etmesini, Maraş’ın sessizce elimine edilmesini, KKTC’nin uluslararası yalnızlığında boğulmasını…
Ama artık zaman Türk tarafının lehine işliyor. Sabır değil, kararlılık öne çıkıyor. Ve gayrıresmî temaslar, artık “federasyon” durağında oyalanmayacak kadar gerçekçi.
Rum tarafı ister duysun ister duymasın: Dünya artık yeni bir çözüm zeminine hazırlanıyor.
Ya iki ayrı bağımsız devlet, ya da iki bağımsız devletin kuracağı gevşek ama fonksiyonel bir konfederasyon.