Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde dün alınan bir karar, hukuk ve adalet anlayışının ne kadar objektif bir şekilde işletildiğini bir kez daha gözler önüne serdi.
Türk yargısı, tutuklu bulunan 5 Kıbrıslı Rum’un tutuksuz yargılanmasına hükmetti.
Böylece, tüm sanıkların özgürlüklerinden mahrum bırakılmadan yargılanmalarının önü açıldı. Bu karar, hukukun evrensel prensiplerine uygun, insani ve adil bir adımdır.
Ne var ki, bu gelişmenin hemen öncesinde Avrupa Parlamentosu, söz konusu 5 Kıbrıslı Rum hakkında bir kınama kararı aldı. Kararda, insan haklarından ve adalet ilkelerinden uzun uzun söz edildi.
Peki aynı Avrupa Parlamentosu, aynı yüksek sesle insan haklarından bahsederken, Güney Kıbrıs’ta 500 gündür adeta siyasi bir rehine gibi tutulan Simon Aykut’un durumuna neden sessiz kalıyor?
84 yaşındaki bu insan, yaşı gereği sağlık sorunlarıyla boğuşuyor, özgürlüğünden mahrum bırakılıyor, ailesinden ve yaşam hakkından koparılıyor.
Bir tarafta 5 Kıbrıslı Rum için “dünya ayağa kalkmalı” yaklaşımı, diğer tarafta ise Simon Aykut’un maruz bırakıldığı haksızlık karşısında derin bir sessizlik.
İşte asıl sorun tam da burada yatıyor: Bunun adı çifte standarttır.
Avrupa Parlamentosu, hukukun üstünlüğünü savunuyorsa, bunu seçici bir şekilde değil, evrensel ve adil bir şekilde yapmalıdır.
Türk yargısını “yasa dışı” olarak nitelendirenler, aynı yargının tutuksuz yargılama kararını görmezden gelebilir mi?
Eğer Türk yargısı gerçekten adil değilse, nasıl oluyor da insani ölçülerde bir karar verebiliyor?
Eğer adalet sadece belli bir etnik kimlik veya siyasi pozisyona göre işletiliyorsa, o zaman adalet olmaktan çıkar, bir güç gösterisine dönüşür.
Simon Aykut’un dosyası, insan hakları örgütlerinin ve uluslararası kamuoyunun gündemine girmelidir. 84 yaşındaki bir insanın sağlığıyla ve yaşam hakkıyla oynanması, hiçbir hukuk anlayışıyla bağdaşmaz.
Avrupa Parlamentosu gerçekten adaletten yanaysa, Simon Aykut için de aynı kararlılığı göstermeli, tutuksuz yargılanma talebini dile getirmelidir. Aksi halde savundukları tüm değerler lafta kalır.
Çifte standardın en çok zarar verdiği yer ise barış kültürüdür. Kıbrıs’ta kalıcı çözümün yolu, karşılıklı güveni pekiştirmekten geçer. Ancak bir tarafın hakları için dünyayı ayağa kaldırıp diğer tarafın mağduriyetini görmezden gelmek, adaletin terazisini bozmakla kalmaz, barış umutlarını da yaralar. Bizden söylemesi…