Kıbrıs Rum kesiminde yargı sisteminin tarafsızlığı ve hukuka saygısı uzun zamandır sorgulanıyor.
Son olarak Alman emlakçı Ewa Kunzel davasında yaşanan gelişme, bu sorgulamayı daha da derinleştirdi.
Lefkoşa Rum Ağır Ceza Mahkemesi’nin, Rum polisinin topladığı kritik delilleri “anayasal hak ihlali” gerekçesiyle reddetmesi, ilk bakışta hukuk devleti ilkelerine bağlılık gibi görünebilir.
Ancak perde arkasına bakıldığında, bu karar Rum yargısının kendi eliyle hukuksuzluklarını tescil etmesi anlamına geliyor.
Rum basınında çıkan haberlerde, mahkemenin Ewa Kunzel’in valizlerinde yapılan aramayı ve eşyalarına el konulmasını hukuka aykırı bularak delilleri geçersiz saydığı bildirildi.
Bu, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne ve bireysel haklara yapılan atıfla meşrulaştırılmaya çalışılsa da, asıl mesele çifte standardın artık gizlenemez hale gelmesidir.
Çünkü aynı Rum yargısı, Kıbrıs Türklerinin maruz kaldığı açık hukuksuzluklarda, insan haklarını hatırlamak bir yana, çoğu zaman bilerek ve isteyerek ihlal eden kararların altına imza atmıştır.
Bu açıdan bakıldığında, Ewa Kunzel kararı bir “adalet dersi” değil, adaletsizliğin itirafı niteliğindedir.
Mahkeme kendi sisteminin hukuksuzluğunu tescillemiştir.
Eğer aynı ilkeler Simon Aykut davasında da uygulanacak olsaydı, 84 yaşındaki kanser hastası bir insanın yaşadığı mağduriyeti konuşuyor olmazdık.
Simon Aykut davasında da benzer şekilde Rum tarafının kendi yasalarını, özellikle 84/1984 sayılı yasa başta olmak üzere hiçe saydığı, usul ve delillerle kurallarını çiğnediği açıkça görüldü.
Ewe Kunzel kararının Simon Aykut davasına moral desteği olacağı şüphesizdir. Çünkü bu karar, Rum mahkemelerinin hukuka aykırı delillerle insanları suçlamasının meşru bir zemin bulamayacağını göstermiştir.
Adaletin bir gün herkes için eşit işleyeceği umudunu diri tutmak gerekiyor. Rum yargısının bu kararı, istemeden de olsa, kendi çelişkilerini ve çifte standartlarını gözler önüne sermiştir. Bizden söylemesi…