YAPAY İNSANLIK İLE HERKES TUTSAK OLMUŞTUR

İnsan düşüncelerini dile getiremiyorsa...

İnsan düşüncelerini dile getiremiyorsa... Aklından geçenleri herkesle paylaşamıyorsa... Olduğundan farklı görünmeye çalışıyorsa... Kişiliğinin üzerine örtü çekiyorsa... Özgür değildir. Tutsaktır. Yapay bir hayat sürmektedir. Ve bu bütün insanlar için geçerlidir. Herkesi tutsaklığa mahkum eden, bir davranış şekli vardır.

İnsanlar, bu davranışları zaman içinde giderek normalleştirdiği için birçoğu toplum tarafından kanıksanmaz. Tepki görmez. Eleştirilmez. Düzeltilmeye çalışılmaz. Çünkü herkesin ellerinde kendisine savunma mekanizması oluşturacağı zincirleri vardır. Herkes kendisine yalancıdır. Ama dışarıdan bakan, çoğunlukla bunun ayırımına varmaz.

Ekonomik çöküntü ve gelir adaletsizliğinin arttığı zamanlarda. Demokrasinin yerleşmediği ve insanların baskı ve korku içinde yaşadığı ortamlarda. Toplumların yozlaşması ile ahlaki çöküntünün yüksek olduğu durumlarda. İnsan davranışlarındaki yapaylık artmaktadır.

Artık hayatlar bir maskeli balo şeklinde sürdürülmektedir. Bu maskeli balonun figüranları olmak için insanların gerekçeleri vardır. Bunların bir çoğunu haklı ve normal bulduğumuz için süreğenliği kalıcılaşmaktadır. Bu vıcık vıcık, kaygan, sümüksü ilişkiler insanlar arasına girdikten sonra hızla yaygınlaşmaktadır. “Mış gibi yaşamak” herkesin işine gelmektedir. Böylece rahat bir hayat sürmek bizi mutlu eder. Kalabalıkların içinde o şekilde davranmak için zorlanmayız. Ancak, kendimizle baş başa kalınca, iç dünyamızda davranışlarımızı sorgulayacak mekanizmamız kalmışsa... İşte o zaman ruhsal eziyet ve sıkıntı bizi sarmalar. Her şeye rağmen “mış gibi yaşamanın” nedenleri nelerdir.

TOPLUMSAL BASKI:

Eğitim hayatımız boyunca öğrendiklerimiz: Eğitim toplumsal uyumu, hak, ödev ve sorumlulukları öğretir. Ancak çoğu zaman bunların içerisinde bize ters gelenlere karşı çıkmayıp, kabullenir gibi davranırız.

Çevremizden aldığımız kültürel etkilenmeler: Çoğu zaman aklımıza yatmasa da toplum içindeki din, ahlak, görgü gibi kurallar davranışlarımızı sınırlar. Onlara aykırı davranmaya cesaret edemeyiz.

Tabular: Dini, ahlaki veya insanlar tarafından konulup zaman içerisinde yasak haline gelen davranışlar. Bunlar toplumdan topluma değişiklik gösterebileceği gibi zamanla ortadan kalkabilir. Domuz yememek, eş cinsellik, bekaret gibi.

Feodal toplum yapısı: Büyüklerin sözlerinden dışarı çıkamamak. Birey olarak davranmak yerine ailenin kararlarını uygulamak. “Su küçüğün, söz büyüğün” olması hali. Ataerkil ailede kabul etmediklerimize itiraz edememek.

Sosyal kaygı/Yargılanma korkusu: Toplum içinde bulunduğumuz konumun da etkisi ile insanlar ne der, hakkımda ne düşünür soruları sorulduğu zaman kendimiz gibi davranamayız. İnsanların yargısı da hareketlerimizi kısıtlar. Bu psikoloji demoklesin kılınçı gibi başımızda durur.

Sevgisiz evlilikler/Aile ilişkileri: Girilen, geri dönülmez bir yolda mutsuz bir ilişkiyi sürdürme gayreti. Sevemediğiniz bir insanla toplum , aile, çocuk baskısı ile hayatı sürdürme çabası. Çevreye mutlu bir tablo çizen gerçekte yapay bir ilişki devam ettirmek. Veya daha geniş bir aile çevresinde sevgi dolu tavırların ardına saklanan fakat gerçek de olumsuz duyguları saklama gayreti.
Yüzlerimize başka davranıp arkadan başka söylemler.

SİYASİ BASKI:

Demokrasinin tam olarak gelişmediği, otoriter eğilimli iktidarların egemen olduğu ülkelerde insanlar özgür olamadığı için yapay insanlık yaygınlaşmaktadır.

Gelecek korkusu: İnsanlar kendilerini güvende hissetmedikleri zaman da davranışlarına sınırlama getirmektedirler. Çünkü yaşadığı koşullarda işini kaybetmek, terfi alamamak, liyakata dayanarak mevki sahibi olamamak ihtimali vardır. Özelde ise önünün tıkanması, sürekli yıldırmak eylemi ile karşılaşmak sonucu hedeflerine varamamak ihtimali vardır. Muhalif bir duruşu olan insanlar hareketlerini sınırlar, sanatçılar da cezalandırılma olasılığını düşünerek üretimlerine istemeden oto kontrol yapabilir.
Ateist bir kişi düşüncelerini dile getirmeden yaşantısını sessizlik içinde sürdürebilir.

KARAKTER ÖZELLİKLERİ:

Düşük öz saygı: Kendine güveni yeteri kadar gelişmemiş, karakteri tam olarak oturmamış kişiler davranışlarına kısıtlama yapar. Söyleyeceğinin doğru ve kendisinin haklı olduğundan emin olmayan, fikrini ifade etmeyebilir.

Çekingenlik: İçe kapanık, yeteri kadar sosyalleşememiş kişiler gerçek duygularını sadece çok yakın çevresiyle paylaşır. Onun dışındakiler ile ya suskundur ya da söyleneni onaylayarak durumu idare ettiğini düşünür.

Zarafet/Kibarlık: Bazı insanların aldığı eğitim veya aile terbiyesi kişiliği ile uyumlu ise ne kadar hiddetlense söyleneni veya yapılanı yanlış bulsa da zarafeti aksine davranmaya müsaade etmez. Bu kibarlık kendisi gibi olmaya engeldir.

İkiyüzlülük: “Politikacı” karakterinde olan insanlar sürekli nabza göre şerbet vermektedirler. Bukalemun gibi kılıktan kılığa girmekte sakınca görmezler. Herkesle aynı düşünür, herkesin eleştirdiğini eleştirir. Herkesi sever ama hiç kimseyi sevmez.

ÇIKAR SAĞLAMAK:

Birinin gözüne girerek mevki, makam sahibi olmaya çalışanlar. İnsanları dolandırmak amacıyla sahtekarlık yapanlar. Çıkar sağlamak için din, yardımlaşma, mağdura destek gibi toplumun hassas noktalarını kullanarak zenginleşme de sınır tanımayanlar da vardır.

Sonuç: Yapay zekalar gibi yapay insanlar da özgür değildir. Birinciyi programlayan bir güç vardır. İkinciye de sınırlar koyan, yazılı ve yazılı olmayan kurallar vardır. İletişim araçları da bunu organize etmektedir. Herkes hareketlerinin sınırını bildiği için kimse özgür değildir. Kendine itiraf etmese de herkesin bileğinde bir kelepçesi mevcuttur.

Özgür olamayanlar tutsaktır.
Bu haber 58 defa okunmuştur

:

:

:

: