Kıbrıs adasında barışın kırılgan hassasiyeti, dün Rum Yönetimi liderinin katıldığı askeri törenden yükselen marşın sözlerinde yine sarsıldı.
Ne dediler?
“Mağusa’ya tekrar döneceğiz…”
Peki nasıl dönecekler?
Soru sadece askeri değil, siyasi ve ahlaki bir sorudur. Bir marşın ritminde verilen mesaj, masum bir nostaljik özlem mi; yoksa fetih fikrini yücelten, toprağa dair bir hayalin dışavurumu mu?
Mağusa bugün fiilen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti sınırları içinde.
Diplomasi literatüründe “dönüş”ün yolu; savaş marşları değil, müzakere masaları, uluslararası hukuk ve karşılıklı uzlaşmadır. Ama dil savaş diye çınladığı sürece, “dönüş”ün mantıklı bir diplomatik cevabı da olamaz.
Rum lideri, “çocuklarımıza ve torunlarımıza EOKA mücadelesini öğretmeliyiz” çıkışı tansiyonu bir başka boyuta taşıdı.
Güney’de bu savaş dili kullanılırken, Kuzey’de bir halkın hak ve menfaatlerini korumak için kullanılan diye “biraz daha barış dili kullanalım” demek hayal aleminde yaşamak demektir.
Peki biz tablo böyleyken hala daha bir masanın etrafında buluşup, tek bir devlet çatısı altında birlikte yaşama fikrini konuşabilir miyiz?
İlkesel olarak evet…
Çünkü Kıbrıs’ın kaderi coğrafi olarak ortak; halklar iç içe geçmiş, tarih acılı ama paylaşılan bir tarih.
Fakat pratikte hayır…
Çünkü dil sürekli “mücadele, savaş, geri dönüş, fetih, komando ruhu” ekseninde kuruluyorsa. müzakereler yalnızca toprak haritalarını değil, zihin haritalarını da dönüştürmeyi gerektirir.
Uluslararası hukuk, “geri dönme” iddiasını silah üzerinden değil, müzakere ve referans çerçevesi üzerinden tanımlar.
Silah ve marş eksenli söylem ise, hukukun değil gücün meşruiyetini savunur.
Gücün meşruiyeti üzerinden ortak devlet fikri konuşulamaz; çünkü ortak devlet, ortak rıza gerektirir.
Kıbrıs’ta barışı savunanların görevi, sadece savaş istemediğini söylemek değil; savaş dilini kullananları da tutarlı şekilde eleştirmektir.
Barış masası, susmayan bir savaş dilinin üstüne kurulamaz. Marşların “döneceğiz” diye haykırdığı bir adada, masaya kim eşit ve güvende oturabilir?
Barışın yolu Mağusa’dan geçecekse, önce oraya marşla değil, dille nasıl dönüleceğini öğrenmek gerekir. Çünkü savaş dili kazanırsa; barış kaybeder. Bizden söylemesi…