Adı ;Ayşegül.. 12 yaşında beyninde tümör olduğu anlaşıldı. En ağır kemoterapilerden geçti.. Bir yıl sonra tedavisi bitti.. Bugün 17 yaşında , ailesi Akıncılar köyünden olan Ayşegül Salih, “Orchid Walk”a ilk defa katıldı.. PCRF’İn dükkanında satış yaptı, 1980’lerin disko gecesini düzenledi, kitap sattı .. Bağış topladı. Kuzeni Hasan ile Kuzey Kıbrıs’a gelen , yüzü hep gülen genç kız “Orkide Yürüyüşünde kendimi bir aile ortamında hissettim. Yeniden katılmak istiyorum. “ dedi..Kızkardeşini kanserden kaybeden Shensev Moustafa, 10 yıl önce tesadüfen bu yürüyüşün tohumunu attı.. Kuzey kıbrıs’ta yaşayan bir grup yürüyüş meraklısı İngiliz’in yürüdüğü ve vahşi orkidelerle süslü parkur nedeniyle , yürüyüşün adı “ Orkide “ oldu.. Bugün Orkide Yürüyüşü,“ Shensev Projesi” olarak adlandırılıyor. İlk yürüyüşe Londra’dan 18 kişi katıldı..Kıbrıs’tan ise birkaç yüz kişi.. Bugün Orkide Yürüyüşüne Londra’dan 40’ı aşkın, Kıbrıs’tan ise bini aşkın gönüllü katılıyor.. 10 yıldır katılanlar arasında Prof. Mustafa Camgöz, eşi Sabire Camgöz, Vildan İzzet bulunuyor... Gönüllüler ordusunun sayısı hergeçen yıl yeni gelenlerle artıyor. Yürüyüşten toplanan bağışlar, Londra’da Kanser Araştırması , kanserli hasta ve ailelerine psikolojik destek, Kuzey Kıbrıs’ta ise toprak analizleri, araştırma , eğitim amacıyla kullanılıyor.. Her kuruşun faydalı şekilde kullanıldığını belirten PCRF yetkilileri, kanser araştırmalarına milyarlarca doların harcandığını vurguluyor
Londra’dan KKTC’ye süren yolculuk (2)
Orkide Yürüyüşü, yaşamının bir döneminde kanser hastalığıyla tanışan , onunla yaşayan, tedavi gören, yakınlarını bu hastalıktan yitirenlerin bir anlamda da öyküsünden oluşuyor. Bir düşünün.. Etrafınızda, aileniz, yakın çevrenizde kansere yakalanan kaç insan tanıyorsunuz ? Bir hayli değil mi ? Herkesin tam can damarından veya kıyısından, köşesinden bulaştığı bu amansız hastalıkla yaşamaya çalışıldığı, ilaçla hayatın devam etmesine gayret edildiği dönemde, biz yürüyüşümüzün nasıl başladığını, kimlerle devam ettiğini, 10’uncu yürüyüşteki bazı isimlere dikkatinizi çekelim. Orkide Yürüyüşü, bundan 10 yıl önce yürüyüşçüler arasında yer alan ve hemen hemen her yıl yürüyüşe katılan Şensev Mustafa’Nın (Shensev Moustafa), bir rastlantı sonunda başlattığı bir fikir.. Şensev Hanımın kızkardeşi, yıllar önce kanserden hayatını kaybeder.. O da Kuzey Londra’da kurulan Kanser Araştırma Merkezine (PCRF) gönüllü olarak katılır.. Amacı Çin Seddinde, Kanser Araştırmaları için bir yürüyüş düzenlemektir.. Bunun için gereken başvuruyu yapar, 3 bin sterlinlik sponsorluğa ihtiyacı vardır.. Kızkardeşini kanserden kaybettiği için, kanserliler için elinden geleni yapmayı, hastalıkla mücadelede bir tuzu bulunmasını ister.. O yaz kızları, torunlarıyla Kuzey Kıbrıs’a yerini ayırtan Şensev hanımın seyahati , rezerve ettiği “ Jewels of the World” firması tarafından birkaç defa geç tarihe alınır..Tatillerinden birgünü kaybeden Şensev Mustafa, firmanın menecerine kanser yürüyüşü için kendisine sponsor olmalarını söyler.. Aldığı cevapla da Kuzey Kıbrıs’taki Orkide Yürüyüşünün ilk adımı atılır.. Kuzey Kıbrıs, Jewels of the World firmasına çok iyi gelmiş, işlerini artırmıştır.. Yürüyüşü Çin Seddi yerine neden Kuzey Kıbrıs’ta yapmayı düşünmüyorlardı Şensev Hanımın buradan yola çıkarak, PCRF Başkanı Prof. Mustafa Camgöz’e , oradan da yönetim kuruluna sunduğu öneriyle , ilk “yürüyüş” düzenlenir.. Şensev Mustafa’ya yürüyüş organizesinde Ayşe Osman ile Gönül Salih yardımcı olurlar.. Bu sırada PCRF de Kuzey Londra’daki Regency Banqueting Hall’da ilk balosunu organize eder..
“NEDEN ORKİDE ?”
Orkide adının gelişi ise gezimizde adına ağaçlar dikilen Maureen ve Tony Hutchinson’nın düzenli yürüyüş yolundan esinlenerek ortaya çıkar. Hutchinson çifti ile adada yaşayan İngilizler, doğanın içinde, baharla açan yabani orkideler arasından yürümektedir.. Bu yürüyüşün adı olsa olsa “Orkide” olur denir ve o günden sonra da yardım amacıyla başlatılan bu yolculuğun adı “ Orkide Yürüyüşü” ne dönüşür.. 2003 yılında ilk defa kullanılan bu deyim, bugünlere kadar gelir.. İlk yürüyüşte, Londra’dan 18 gönüllü Kıbrıs’a gider.. Çoğunluğu İngiliz birkaç yüz kişi ile ilk yürüyüş yapılır.. Yürüyüş parkurundaki yabani orkideler, ayaklar altında çiğnendiğinden bu rota daha sonra kullanılmaz.. Kozanköy ile Karşıyaka arasındaki 12 kilometrelik yokuşlu asfalt yol, kansere karşı mücadelenin yürüyüş yolu olur.
Londra’dan Kuzey Kıbrıs’a giderken, neyle karşılaşacağımı, nasıl bir organize bulacağımı pek tahmin edemediğimi belirtmiştim.. Southgate’deki buluşma yerinden, adaya ayak bastığımız ve en son dönüş yolculuğumuza kadar programın bir saat gibi tıkır tıkır işlediğini burada vurgulamadan edemeyeceğim.. Başta PCRF’in hem Londra’daki, hem de Kuzey Kıbrıs’taki isimsiz kahramanları ile uçuşların dakikliğini sağlayan THY Londra Bürosu Genel Müdürü Nejdet Şark ile PR ve Tanıtım Müdürü Füsun İlkay ve THY Lefkoşa Genel Müdürlüğüne , Müdürü Ömer Uzun’a ve aradaki tüm ilgililere hepimiz adına teşekkürlerimizi sunarım..
KANSERE GÜLEREK YAKLAŞAN AYŞEGÜL
Bu gezide, öyle öyküler dinledim ki.. Daha önce duyduklarımı iptal ettiren, bu da mı insanların başına gelir dedirten cinsten. Ve herşeye, her acıya rağmen aileleri, torunları için dimdik ayakta durmayı başaran cesur insanların öyküleri.. Hepsini burada yazmak olanaksız..
Ama içlerinde bir tanesi var ki, O’nu bu gezide tanıdım. Devamlı gülen yüzü, neşesi, bağış toplamak için yaptığı gayretler.. Ve kansere gülerek yaklaşan bir genç kız..
Adı Ayşegül Salih.. Londra’da doğmuş, annesi-babası da Londra’da doğumlu..Baba tarafı Akıncılar (Luricina) köyünden.. 17 yaşında.. Barnet College’de çocuk bakımı eğitimi yapıyor..
Kanserle tanıştığında henüz 12 yaşında, çocuklukla genç kızlık arasında bir yaştaymış.. Beyninde tümör bulunmuş..Bir yıl en ağır tedavileri gören Ayşegül, bugün hastalığından zaferle ayrılmanın sevincinde.. Ay gibi gülen yüzü, ışıl ışıl gözleriyle herkese bir umut ışığı.. Yanında , O’na gezide moral vermek için gelen yakışıklı kuzeni Hasan Halil Osman.. İki pırıl pırıl genç.. Hasan, uçakta basınçtan kulağındaki kanamaya , ağrılarına rağmen hiç sesini çıkarmadan, programlara Ayşegül’ün yanında geldi..
Ayşegül’ün öyküsü, kanserli hastalara bir umut kaynağı olmalı.. Bir yıl süren ağır tedavilerle saçı dökülen genç kız bugün normal yaşantısına, okuluna dönmüş. Yaşıtları gibi eğlenip, gülüyor.. Kanser Araştırma Vakfı’nın Palmers Green’deki “charity shop”unda satış elemanı olarak hafta sonları çalışıyor. Ayşegül bağış toplamak için 1980’lerin disko gecesini düzenledi, kitap sattı.. 2 bin sterlinden fazla bağış topladı..
Neden diye soruyorum.. “ Kanserlilere, onlar için çalışanlara yardım etmeyi seviyorum. Ben de bu hastalığı geçirdim. Ne olduğunu yakından biliyorum. Devam da edeceğim” diyor..
İşte aramızdan bir genç kız.. Ne geçirdiği acı günleri , ne acı hatıraları o gülen yüzünde görmek mümkün.. Geziden ne gibi duyguyla ayrıldığını soruyorum..Verdiği yanıt kısa ve net;
“Kendimi bir aile içinde hissettim..Herkes aynı ailenin üyesi gibiydi”
Evet PCRF ailesi, Ayşegül’ü böyle etkiliyordu..
“Orkide Yürüyüşü”ne katılan gönüllülerin hemen hemen tümü kendi gayretleriyle bağışlar toplamıştı..Bunların Londra’da kanser araştırmaları ile kanser hastaları ve ailelerinin psikolojik desteği için , Kuzey Kıbrıs’ta ise tamamen adaya yönelik araştırma, eğitim çalışmalarında kullanılacağı belirtiliyordu.. Kanser araştırması yılları ve milyarlarca doları kapsayan upuzun b ir çalışmaydı.. Bir gün belki çaresi, ilacı bulunacaktı.. Ancak o güne kadar çalışmalar da aralıksız sürecekti..
KUZEY’İN İLK ORGANİK ÇİFTLİĞİ “ERSON HOCA”
Daha önce de yazdım. Gezimize ilk defa katılan, adayı tanımayanlara turistik etkinlikler de düzenlendi.. Bunlardan biri de Yeşilırmak’daki , “ Erson Hocanın Organik Çiftliği”..
1,5 saate varan rahat bir yolculukla, Güzelyurt tarafında, yemyeşil dağlardan, baraj manzarasından, fıstık , limon, portakal, mandalina ağaçları arasından geçerek cennet gibi bir köşeye geldik.. Burası Kuzey Kıbrıs’ın ilk organik çiftliği.. Sahibi Nursel Ekinci.. Tam bir hanımağa.. Başında yazması, cipinin direksiyonunda yürüyemeyenleri çiftlik binasına taşıyor..
Güneşten bakıra çalan yüzünde, derin çizgiler var.. Eşi Erson Ekici’nin fotoğrafı çiftliğin girişinde bizi karşılıyor..15 yıl önce temelini attıkları ve en büyük idealleri olan bu çiftliği açtıktan birkaç ay sonra eşinin hayata veda ettiğini üzülerek anlatıyor.. Etrafımızdaki göz alabildiğine uzanan 40 dönümde yok, yok.. Aklınıza gelebilecek tüm meyveler.. Sebzeler burada.. İklim müthiş güzel.. Hem restoran, hem otel olan mekanda bizi krallara layık bir sofra karşılıyor.. Masada neler var, neler..
Kıbrıs’a has kabaklı börek, hellimli, zeytinli, harnup reçeli, mis gibi limonata.. Fırından taze çıkmış Kıbrıs ekmeği veya sizin deyişinizle “çörek”.. Hellim, zeytin, çakıstes.. Çeşit çeşit reçel..Ağzınıza layık. Hepsi de çiftliğin mahsulü.. Burayı mutlaka gelip, güzel bir gün geçirmenizi tavsiye ederim..Kıbrıs’ın bu köşesine ilk defa geliyordum. Yol üstündeki manzara nefes kesiciydi..
Grubumuz Erson Hocanın Çiftliğinden ayrılırken, adanın değişik iklimine sahip bu yöresinde neler yetişebileceğini, istenirse her yerin cennete dönüşebileceğini gözlerimizle görmenin heyecanını yaşıyorduk..
Günlerimiz giderek azalıyordu.. Ancak hepimiz buraya yürüyüş için gelmiştik.. Yürüyüşe artık hazırdık.
Yarın; Yürüyüş günü..97 yaşındaki en yaşlı yürüyüşçü Ali Rauf Naimoğlu..Ali Rauf Amcanın 3 kızı Londra’dan gelmişti.. Kızlarından Nesrin ve tüm gönüllülerin yürüyüş sonrası Ali Rauf amcayla yaptığı “ Gangnam” dansı güne damgasını vurdu ... Bebek arabalarındaki yürüyüşçüler.. Atlar , eşekler, köpekler.. Yol boyunca soyulup, ikram edilen portakallar.. Yemyeşil doğa, dimdik yokuşlar.. Masmavi gökyüzü ve deniz.. Müziklerle canlanan finish noktası..İkram edilen kahveler, sular.. Ve gökyüzüne bırakılan rengarenk balonlar..Seneye yeniden buluşmak üzere..