Kıbrıslı Rumlar Doğu Akdeniz'de kışkırtmaya devam ediyor

Doğu Akdeniz'de Kıbrıslı Rumlar ve Yunanistan maalesef savaş kışkırtıcılığı yapmaya devam ediyorlar. 'Kıbrıs adasını Yunanistan ile birleştirilmesi' Kıbrıslı Rum ve Yunan 'ırkçılarının' en büyük rüyasıydı.

Doğu Akdeniz'de Kıbrıslı Rumlar ve Yunanistan maalesef savaş kışkırtıcılığı yapmaya devam ediyorlar. 'Kıbrıs adasını Yunanistan ile birleştirilmesi' Kıbrıslı Rum ve Yunan 'ırkçılarının' en büyük rüyasıydı. Bu amaçla Kıbrıs adasında onlarca yıl kendileri gibi 'ırkçı' olmayan Kıbrıslı Rumları ve Kıbrıslı Türkleri katlettiler. Kıbrıs'ı kanlı bir çatışma ortamının içine çektiler. Kıbrıs'ta Kıbrıslı Türk halkını yok edip, adayı Yunanistan'a bağlamak için EOKA adında bir terör örgütü kurdular. Bu terör örgütü aynı DEASH'ın Suriye'de kendisine karşı araplara ve Türkmenlere saldırdığı gibi EOKA'da Kıbrıslı Türkleri tamamen yok etmek amacıyla onları hedef aldı.
'En iyi Türk, ölü bir Türktür' sloganı ile EOKA terör örgütü Kıbrıs'ı kana buladı. Maalesef o yıllarda Yunanistan ordusunun ve istihbarat teşkilatının da tam desteğine sahip olan EOKA yüzünden Kıbrıslı Rumlar ve Kıbrıslı Türkler var olan tüm iyi komşuluk ilişkilerini de yitirdiler. Kıbrıs'taki Ortodoks Kilisesi'de EOKA'yı ve onun 'Enosis (Kıbrıs'ı Yunanistan'a bağlama hedefi)' saçmalıklarını destekledi. Kıbrıs Ortodosk Kilisesi, adada Kıbrıslı Türklere karşı düşmanlığı sürekli kışkırtanların başında geldi.
Kıbrıslı Rum politikacıların büyük bir çoğunluğu da bu konuda maalesef 'kışkırtıcı politikaları' ile bu durumun daha da kötü olmasına neden oldular.
1959 yılında Kıbrıslı Rumlar ve Kıbrıslı Türkler tarafından kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti ise Kıbrıslı Rumların bu cumhuriyeti Kıbrıslı Türkler ile paylaşmak istememesi nedeniyle tam bir fiyasko oldu. 60'lı yıllarda Kıbrıs adasında Kıbrıslı Türkler yaşam kavgası vermek zorunda kaldılar. Köyleri saldırıya uğradı. Evlerini terk etmek zorunda kaldılar. Adanın bazı bölgelerinde saldırılara karşı nöbet tutarak ve kendilerini savunarak yaşamak zorunda bırakıldılar. Bu bölgeleri terk edip adanın başka bir köşesine gidenler çoğunlukla kaçırıldı, esir alındı ve öldürüldüler.
İşte bu nedenle Kıbrıs Cumhuriyeti kurulduğunda adanın garantörlüğü üzerine imzalanan Garantörlük Anlaşması Kıbrıslı Türkler için hayati önem taşıdı ve taşımaya devam ediyor. İngiltere, Türkiye ve Yunanistan 'garantör ülkeler' olarak adada yaşayanların can ve mal güvenliğinden sorumlu. 1974 yılında EOKA terör örgütü kurucularının da aralarında bulunduğu Kıbrıslı Rum ve Yunanlı faşist subaylar adada askeri darbe yaptıklarında ve Kıbrıslı Türklere yönelik bir 'soykırım girişimine' hazırlandıklarında da Türkiye 'garantör' ülke olarak adada yaşanan vahşetin durması için bir 'Barış Harekatı' gerçekleştirdi. Faşist darbeciler hem Kıbrıs'ta hem de Yunanistan'da kaybettiler.
1974 yılından beri adanın kuzeyinde ve güneyinde kendi devletlerinin sınırları içinde yaşamakta olan Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlar bugüne kadar tekrardan ortak bir devlet yapısı içinde yaşayabilmek amacıyla bir çok görüşmeler yapmalarına rağmen anlaşamadılar. Kıbrıslı Rumlar hiç bir zaman 'adil bir çözüme ve ortaklığa' yanaşmadı. Hatta bir kez yakalanan 'Annan Planı' olarak bilinen çözüm olanağı da iki ülkede ayrı ayrı yapılan referandumda Kıbrıslı Türklerin 'evet' demesine rağmen Kıbrıslı Rumların 'Hayır' oylarıyla red edildi.
Kıbrıs adasının ortasında adayı ayıran bir sınır olmasına rağmen AB, Yunanistan'ın diğer ülkelere yönelik 'veto şantajına' boyun eğerek ve büyük bir hata yaparak sadece Kıbrıslı Rumları AB üyesi yaptı. Bu belkide hataların en büyüğüydü. AB üyesi olan Kıbrıslı Rumlar, bu nedenle tüm çözüm çabalarına karşı tavır aldılar. AB üyeliğini istismar ederek adada adil bir çözüm sağlanmasını engellediler.
Şimdi de Doğu Akdeniz'deki enerji kaynakları gündeme geldiğinden beri Kıbrıslı Rumlar ile Yunanistan aynı kışkırtıcı politikaları ile tehlikeli bir oyun oynamaktalar.
Kıbrıslı Rumların ve Yunanistan'ın kavrayamadığı bazı gerçekler var:
Birincisi Kıbrıs adası sadece Rumların yaşadığı bir ada değil!
İkincisi Doğu Akdeniz de bir 'Enosis Gölü' değil!
Bu gerçekleri kavramak istemedikleri için Kıbrıslı Türklerin ve Türkiye'nin haklarını gasp etmeye kalkan Kıbrıslı Rumlar ve Yunanistan'ın AB üyesi olması da bu gerçekleri değiştirmiyor. AB uluslarası sorunların çözüldüğü bir yüksek mahkeme değil! Kınrıslı Rumların, Türkiye'nin Filistinlilere verdiği destek nedeniyle Türkiye ile sorunlu İsrail ile anlaşarak Doğu Akdeniz'de sondaj faaliyetlerine girişmesi ise tam bir 'savaş kışkırtıcılığı' konumunda.
Türkiye ve KKTC bu konuda hem Kıbrıslı Rumlara hem Yunanistan'a hem de bu iki ülkeye destek veren ülkelere karşı sadece uyarmakla kalmadılar. Şu anda Türkiye ve KKTC, Doğu Akdeniz'de dört ayrı bölgede sondaj çalışmalarını sürdürürken tüm dünyaya da bir mesaj vermekteler: Kıbrıslı Türkler yalnız değil!
Ve Türkiye son yıllarda Suriye ve Irak'ta kendisine yönelik tehditlere karşı neler yapabileceğini kanıtladı. Kanıtlamaya da devam ediyor. Suriye'de Fırat nehrinin doğusundaki PKK ve uzantısı YPG (PYD) terör örgütlerine yönelik dev bir operasyon her an gerçekleşmek üzere. Bölgede DEASH'ı neredeyse yok eden ve Suriye'nin kuzeyini kan gölüne çeviren PKK (YPG-PYD) teröristlerine büyük yenilgiler yaşatan Türkiye'nin kendi çıkarları söz konusu olduğunda 'şakası olmadığı' ve 'müdahale konusunda tereddüt etmediği' iyi bilinmekte.
inşallah Kıbrıslı Rumlar son gelişmeleri doğru analiz etmektedirler. Çünkü 'savaş kışkırtıcılığı' yapmaya devam etmeleri halinde olacakların sorumlusu da Kıbrıslı Rumlar olacaktır. Dileğimiz AB'nin, bu konuda bir an önce Yunanistan ve Kıbrıslı Rumların peşine takılma hatasından vaz geçip bu iki ülkenin 'AB üyeliğini istismar etmelerine' izin vermemesidir.
Doğu Akdeniz'de huzur ve barış ancak Türkiye ile işbirliği ile sağlanabilir.

Bu haber 258157 defa okunmuştur

:

:

:

: