ÇEMBERDEKİLER - 1

Çember dediğimiz şey nedir? Çemberde olmak, ne kadar güvende ya da ne derece sıkıcı? Çemberde olmak hissi, bizi kısıtlayan mıdır; yoksa bize sevgiyi, huzuru dağıtan mıdır? Peki, çemberde insan olmak ne kadar mümkün? Gelin, hep beraber bunlar üzerinde düşünelim.

Çember dediğimiz şey nedir? Çemberde olmak, ne kadar güvende ya da ne derece sıkıcı? Çemberde olmak hissi, bizi kısıtlayan mıdır; yoksa bize sevgiyi, huzuru dağıtan mıdır? Peki, çemberde insan olmak ne kadar mümkün? Gelin, hep beraber bunlar üzerinde düşünelim.
Senelerdir mandala eğitmenliği yapıyorum, seanslar düzenliyorum. Her çizdiğim kompozisyonu çemberin içine alıyorum. Biliyorum ki çember, beni koruyacak, çember, tüm çizdiklerimin oluyor olduğunu bana gösterecek. Çemberde mutluyum, çemberde huzurlu ve sakinim. Çember, benim anne karnım; kendimi en çok güvende duyduğum yer. Suda olmakla şifada olmak arasında hiç de fark yok. Şifanın en doğal halini yaşıyorum, orada.
Çemberde sıkıcı bir yaşam sürmek mi; yoksa güven duyduğumuz bir ortamı paylaşabilmek mi önemli? Çemberde kaldığımızda kendimizi nasıl hissediyoruz? Tüm bu sorular çok önemli.
İNSAN DOĞMAK
İnsan olarak doğup da insan olabilmenin vasıflarını üzerimizde taşımak kadar önemli bir şey yok bu yaşamda. İnsanoğlunun iyi tarafı da var kötü de. Bizi rezil de eden insan; vezir de. Bizi seven de insan; bizden nefret eden de. Bize iyilik yapan da aynı varlık; kötülük yapan da. Peki bizler, ne yapmalıyız? Nasıl davranmalıyız? Bebekken sahip olduğumuz o saf ruhun devamlılığını nasıl sağlamalıyız? İnsan olarak doğup bu dünyada sapasağlam insan olmayı nasıl devam ettirmeliyiz?
YALAN DÜNYA
Dünyanın sefasını sürmek, kendimizi en merkeze alıp da en güzel deneyimleri yaşamak istiyorsak; yaşamımızı sürdürdüğümüz dünyanın boş olduğunu, hiçlikten gelip hiçliğe gideceğimizi kabullenmemiz gerekiyor. Aksi takdirde, olduğumuz yerde saplanıp kalırız. Bir adım öteye gidemeyiz. Bu bedende, biz ne aradığımızı dahi düşünüp dururuz. Arama, aranacak hiçbir şey yok! Sadece, dünyamızın içerisindeki kendi gerçekliğini kabul et ve kendine dön. Kendine doğru dön ki en doğruları görebilesin. Kendini tanıyıp tanımlayabilesin. Özünü sevebilesin. Çevrendekileri, rol arkadaşlarını, oldukları gibi kabul edip kendini geliştirip gerçekleştirebilesin.
Türk halk ozanı, Türkmen / Abdallık kültürünün ve müzik geleneğinin son büyük temsilcisi Neşet Ertaş’ın sözleri bu anlamda çok etkileyici:
“Hep sen mi ağladın, hep sen mi yandın?
Ben de gülemedim; yalan dünyada
Sen beni gönlümce mutlu mu sandın?
Ömrümü boş yere çalan dünyada
Ah, yalan dünyada, yalan dünyada
Yalandan yüzüme gülen dünyada
Sen ağladın, canım, ben ise yandım
Dünyayı gönlümce olacak sandım
Boş yere aldandım, boşuna kandım
Rengi gözümde solan dünyada
Ah, yalan dünyada, yalan dünyada
Yalandan yüzüme gülen dünyada
Bilirim sevdiğim, kusurun yoktu
Sana karşı benim gayet de çokdu
Felek bulut oldu, üstüme yağdı
Yaşları gözüme dolan dünyada
Felek bulut oldu, üstüme yağdı
Yaşları gözüme dolan dünyada
Ah, yalan dünyada, yalan dünyada
Yalandan yüzüme gülen dünyada
Ne yemek ne içmek ne tadım kaldı
Garip bülbül gibi feryadım kaldı
Alamadım, eyvah, muradım kaldı
Ben gidip ellere kalan dünyada
Ah, yalan dünyada, yalan dünyada
Yalandan yüzüme gülen dünyada
Ah, yalan dünyada, yalan dünyada
Yalandan yüzüme gülen dünyada”

Bu haber 2077 defa okunmuştur

:

:

:

: