Bu döngüde ezen mi ezilen miyiz? Hangi taraftayız; yoksa her iki rolde de oynuyor muyuz? Kendimizi nerede görüyoruz? Ezilen tarafken ezen tarafa niçin geçiyoruz ya da geçmek için kendi kişiliğimizle savaş yapıyoruz?
Brezilyalı eğitimci, filozof ve eleştirel pedagojinin etkili kuramcılarından Paulo Reglus Neves Freire: “ Ezilen, ezen konumuna geçmeyi, özgürleşme olarak algılar. Birçok durumda, ezilmenin acısını çıkarmak için ezen olmak gerektiğini düşünür. Bu bağlamda, kısır bir döngü oluşur. Kişiler değişir; ama düzen değişmez. Ezen – ezilen ilişkisi baki kalır.” demiştir. Freire’nin ‘Ezilenlerin Pedagojisi’ adlı kitabı 1970 yılında yayınlandığından beri gerek eğitim; gerekse siyasi eylem teorisi açısından devrim niteliğinde bir çalışma olarak değerlendirilmiştir. Freire: “ Ezenler, genellikle cehaleti mutlaklaştırma eğilimindedirler. Ezilenlerin yeteneklerine karşı derin bir kuşku geliştirirler ve onları yetersiz görürler. Koşullar izin verse bile; ezilmişlik durumunu reddettikleri ya da akılcı hale getirdikleri için ezenlerle dürüst bir diyalog geliştirmek mümkün değildir.” tezini savunur. Freire, ezilmenin acısını çıkarmak için artık ezen olmak, böylece aynı düzeni değişik kişilerle yenilemekle kendini sürekli devam ettiren bir kısır döngüden çıkışın sistemdeki yerimizi değiştirmekle değil; sadece sistemin ve düzenin ezmek ve ezilmek üzerine kurulu olan yapısını kökten değiştirmekle mümkün olabileceğinden söz etmektedir.
Ezmek Doğamızda mı Var?
Bir dönem ezilen olmuşsak ve elimize olanak geçmişse; ezen tarafa geçmeyi tercih ediyoruz. Sevilmemişsek, hor görülmüşsek, terk edilmişsek, saygısızlığa uğramışsak, azar işitmişsek; eninde sonunda biz de bunları başkasına yapıyoruz. Sistemi devam ettiriyoruz. Oysaki, sistemden çıkmak, karşımızdakilere kötülüğe karşı iyilik sunmak, çok mu zor? Sistemin insanı olmakla adam olduğumuzu sanıyoruz. “Bu sefer de ben, yendim, şunu ben de yaptım.” dediğimiz zaman sistemin adamı olmakla insan olduğumuzu mu zannediyoruz? Adam, karısından azar işitse; altında çalışanlara bağırmaya başlıyor. İş yerinde durduk yere azar işiten çalışan, evde çoluk çocuğuna saldırıyor. Evde sözel şiddete uğrayan aile bireyi, evin kedisine, köpeğine bağırmaya, onları hırpalamaya başlıyor. Sanırım, adamlık sistemi kötü. Fakat biz, bu sistemi kendi duygusal ezikliklerimizi kapatmak, kendimizi daha iyi hissetmek için devam ettirme taraftarı olmaya her zaman niyetliyiz.
İyi Olmak Saflık Sayılıyor
Kendimizin dışında da bu dünyada ‘başkalarının’ olduğunu kabullenmek, onlara saygılı davranmak, kendi yaşadıklarımızı onlara yaşatmaya çalışmamak; en önemlisi de kötülüğe karşı kötülük yapmamak toplum içerisinde saflık sayılıyor. İyi olmak, iyilikle yaşama devam etmek, başka insanlara eksikliklerimizin olduğunu çağrıştırıyor. İşte bu insanlar, iyi olan tarafı ezilen tarafa koymaya çalışıyor ve de başarılı da oluyor. Sonra bir gün, bu iyi olup da ezilenler, ezmeye çalışıyorlar. Neden mi? Bugüne kadar yaşadıkları eziklikleri unutmak, öç almak, sistemin bir parçası olup da ezik olmanın altında ezilmemek için.
Sistem Kırıcı Olun
Arzulamadığınız, memnun kalmadığınız bu sistemin bir parçası olduğunuz, sistem kırıcı olamadığınız için bir gün gelecek, eğer farkındalığınız açılırsa, kendinizi derinden üzdüğünüzü, zorla kendinizi bu acımasız sisteme uydurduğunuzu anlayacaksınız. Sonunda, boşa giden, anlamsız, ezen ve ezilenin olduğu bu sistemde birer kukla görevi görüyor olduğunuzu anlayıp da ah vah ettiğinizi duyar gibiyim.
Yalan konuşmak yok. Elbette ki ben de ezildim. Ailem, öğretmenlerim, işveren, arkadaş, sevgili, eş, dost, ezen taraf olmuştur. Fakat, kimseyi ezmeyi hiç düşünmedim. Ezmedim de. Kötülük yapana karşı her zaman iyilikle cevap verdim. Böyle de olmaya devam edeceğim. Sistem kırıcı olmak, farkındalıklı olmakla eşdeğer. Ne mutlu bana ki böyle bir kişiliğe sahibim. Darısı her güzel insanın başına.