Cem Adrian – Ayrılık Şarkısı
“Sana uzaktan bakıyor artık gözlerim / Gönlüm senden geçmez / Bana döndü hep sözlerim / Unutmak o kadar kolay mı sandın? / Ayrılık bana aşktır artık / Unutmak o kadar kolay mı sandın? / Ayrılık bana aşktır artık / Dağılmış saçlarım gönlünün yatağına / Uyandırma / Sabah olsun ben giderim / Sen kal rüyamda / Aramak o kadar kolay mı sandın? / Yolların bana aşktır artık / Ah gitmek o kadar kolay mı sandın? / Yolların bana aşktır artık / Sesim bende bir yabancı gibi / Şaşarım / Gönlümün takvimine şiir oldu yüzün / Ararım / Ah bulmak o kadar kolay mı sandın? Aramak bana aşktır artık / Ah bulmak o kadar kolay mı sandın? / Aramak bana aşktır artık” Cem Filiz ya da sahne adıyla Cem Adrian, Türk şarkıcı, söz yazarı, bestecinin “Ayrılık” şarkısı.
Yeni Başlangıçlar
Yaşamımız, ayrılık öyküleriyle dolu. Doğduğumuz andan itibaren farklı farklı ayrılıklar yaşıyoruz. İlk ayrılığımız, annemizin karnından olanı…. Annemizin bir parçasıyken kendi yolculuğumuza çıkmak, kendi varlığımızı keşfetme sürecimizde annemizden ayrılıyoruz. Her ayrılık, bize bir kayıp getiriyor. Kayıp yaşadığımız anda da yas süreci başlıyor. Yas sürecini iyi değerlendirmemiz ve silkinip kendimize gelmemiz gerekiyor. Bebeklikten beri yaşadığımız ayrılıklar, yeni başlangıçlar, yeter ki bizim için iyi olsun, sağlıklı olsun; bu ayrılık deneyimleri kazançlara vesile olsun.
Bu Dönemin Evlilikleri
Anne karnından ilk ayrılışımızın hüznü müdür, şoku mudur bilmem; ama bu ayrılışlar son zamanlarda fazla olmaya başladı. Çocukluğumuzda yaşamış olduğumuz sevgisizlikler, huzursuzluklar, şahit olduğumuz insana yakışmayan kabalıklar karşısında iyinin içerisinde olsak da buna inanmayıp olumsuzluklarımıza devam edebiliyoruz. Evlilik ya da bir ilişki içerisinde ansızın terk edişler, ayrılmak isteyişler, dengesiz sevgi durumu karşısında yaşanılan aldatışlar ve aldanmalar, kadın ya da erkek fark etmeksizin yalan söyleyişler, maneviyatın kayboluşları, gerçek sevginin unutuluşu ve yaşanan sevgiye inanamayışlar… Bu durumları farklı kişilerde, farklı ortaya çıkışlarla yaşıyoruz. Kim ne derse desin herkes, bunlardan etkileniyor. Sonuç olarak ta çocuklukta yaşanan olumsuzluklar, sevgisizlikler, var olan sevgilere inanmaya bile engel koyuyor. Demek ki bir kristal gibi kırılganız ve her şey, herkes bizi kolaylıkla kırabiliyor; yaşamda aynı şeyleri yaşayacağız sendromunu hissettirebiliyor. Kötülük görmüşsek, sevgiyi çok da rahat karşılayamayacağımız kesin. Sevgiye uyum sağlamak, bizim gibi kötülüğü, sevgisizlikleri tatmış varlıklar için.
Kristal Gibi Kırılgan
Rus roman yazarı Fyodor Mihayloviç Dostoyevski, çocukluğunu sarhoş bir baba ve hasta bir anne arasında geçiren Dostoyevski, sürgün yıllarında hapishanedeki bir köpekle insan ilişkileri üzerine gözleme dayalı bir deney yapar. 'Köpeği takibe alır ve yanından geçen her mahkumun onu tekmelediğini gözlemler. İlginç olan şey, köpeğin mahkumlardan kaçmaması ve yanına bir mahkum yaklaştığında eğilerek tekme pozisyonu almasıdır. Köpeği her yanından geçen mahkum tekmelemekte ve köpek buna bir tepki vermemektedir. Dostoyevski de bir gün köpeğe yaklaşır ve onun başını okşamaya başlar. Köpek, bir süre şaşkın şaşkın ona baktıktan sonra hızla yanından uzaklaşır ve acı acı havlar. Önüne gelen mahkumun tekmelediği köpek, o günden sonra nerede Dostoyevski'yi görse ondan kaçar ve ona bir daha asla yaklaşmaz.'
*Bu durum, bize her zaman kötülük görenin sevgiyi gördüğünde ona uyum sağlamakta zorlanacağını; hatta oradan kaçacağını gösterir. Herkesin huzursuz ve şikayetçi olduğu günümüzün belki de en büyük sorunu budur.
Kaynaklar:
https://tr.wikipedia.org
https://www.haberler.com