KEKEMELİK DİYE BİR ROLCÜ

Yaşam, oyun değil midir? Peki, yaşamımız içerisinde rollerimiz yok mudur?

Yaşam, oyun değil midir? Peki, yaşamımız içerisinde rollerimiz yok mudur? Bazen çocuk oluruz, bazen baba, bazen anne, bazen de öğretmen ya da öğrenci… Çocukluğumuzdan getirdiğimiz ya da DNA’larımızla bugüne taşıdığımız, bizi biz yapan, olumlu ya da olumsuz davranışlarımız vardır. Bu davranışlarımız, düşüncelerimizden doğar. Düşüncelerimiz, bizleri daha şanslı ya da daha şanssız yapar. Düşüncelerimize de yön veren anlar ve çevremizdeki rol arkadaşlarımız vardır.
Fevkalade Çocukluk
Çocuklukta yaşam enerjimiz oldukça yüksek ve nefesimiz açık. Nefesimiz, bedenimizde rahatça bir gezgin gibi dolaşmakta. Çocukken anda olduğumuz için istediğimiz zaman gülüyoruz, ağlıyoruz; kısacası canımız ne istiyorsa, onu yapıyoruz. Özgür ruhumuz sayesinde hayalciliğimizin sınırlarını zorluyoruz. Tabii hayal etmede sınır var mı, bu da tartışılır. Yaş aldıkça ailedeki ve toplumdaki kurallarla karşılaşıyoruz. Bizlere sınır getirmeye çalışan kurallar, kaideler, insan yüzleriyle tanışıyoruz. İşte, tam da o anda sınırsız yaşamımız zora giriyor. Ağlamak ya da gülmek istediğimizde ortama, karşımızdaki yüzlere bakmak zorunda kalıyoruz. Ağlamanın, gülmenin en alt sınırını yaşamaya başlıyoruz ve mutsuzluğumuz da burada başlıyor. Ağlamasını, üzüntüsünü, gülmesini, mutluluğunu gizlemek zorunda kalan, bu duygularını doyasıya yaşayamayan çocukta; tüm bu duygularından korkan çocukta kekemelik ortaya çıkabilmekte. Böyle bir sorun nüksettiği zaman, ileriki dönemlerde çocuğun yaşamının sakin, yavaş, durağan olduğunu gözlemliyoruz. Yaşanmasına izin verilmeyen çocukluk dönemi, bu rahatsızlığı ortaya çıkarıp çocuğun nefes almasına olumsuz etki ediyor. Sosyalleşmekte sorun yaşıyor; hatta kendi kendiyle bile barışık olamama durumunu yaşayabiliyor. Korku, endişe, yetememe… gibi duygular, bir gölge gibi peşinden gidebiliyor. “ Kendimi tüm duygularımla, olduğum gibi kabul ediyorum. Kendimi özgürce anlatabiliyorum.” olumlamasını yüksek sesle söylememiz gerektiğini hatırlatmak istiyorum.
Asla Unutamam…
Ankara’daki Öğretmenliğim sırasında lise ikinci sınıfta okuyan bir kız öğrencimin kekeme olduğunu yatığımız şiir dinletisi provalarında anlamıştım. Öğrencimi çok sevdiğim için onu da şiir grubuma katmak istediğimde tamamen saygıdan olsa gerek, bana bu teklifimi kabul ettiğini söylemişti. Çalışmalar sırasında, öyle olduğunu anladığımda şiirin ruhunu öğrencilerime verme konusunda daha da hırslanmıştım. O büyük gün ( 21 Mart Şiir Günü ) geldiğinde telaffuzlar, yorumlar harika olmalıydı. Bize yakışan bir şiir akşamı geçirmeliydik. Bir gün yanıma gelip daha fazla devam edemeyeceğini ve gruptan çıkmak istediğini söylediğinde bu problemimizi nasıl aşabileceğimiz konusunda kendisine uzun bir konuşma yaptığımı hatırlıyorum. Son sözlerim, bugün gibi capcanlı. “Ona bu duygunun onun olduğunu ve bu duygunun üstesinden ancak ve ancak kendisinin gelebileceğini söylemiştim. Çok düşündüğünü anımsıyorum. Sonrasında da beni anladığını ve bunu halledebileceğini söylemişti. Öyle de oldu. Bana inandığı için gösteri günü geldiğinde bizlere en güzel şiir yorumlarından birini yaşatmıştı. O akşamki bana bakışını üzerinden yirmi sene geçmesine rağmen asla unutamam.
Çevrenizde yaşamında dokunuşlara ihtiyacı olanlara karşılık beklemeden yardımcı olun. Sizin yapacağınız küçük dokunuşlar, onlara büyük yaşamlar sunacaktır. Bunu asla unutmayın!
Bu haber 1064 defa okunmuştur

:

:

:

: