“Bir şehrin kimliğini o şehirde yaşayanlar koyar. O şehir, onlarla vardır ve onlarla yaşar. Yaşayan bir şehirde yaşayanlar da o şehirden beslenir ve onunla anılır.”
Yaşamımın birkaç döneminde kısa süreliğine de olsa Gönyeli’ de bulundum. Orada yaşarken bölgenin mistik havasını içime çektim. Gönyeli, derin bir kültüre sahip. Orada bu kültürü oluşturan, o kültürle yoğrulan insanlarla komşu oldum, onlarla dertleştim, onlara misafir oldum, onları sevdim ve onlar tarafından sevildiğimi, sayıldığımı duyumsadım. Gönyeli’ de yaşayan ve bizzat oralı olan bazı evlilikler, renkli kişilikler, yazılarımı süsledi. Bugünkü yazımda da gerçek bir araştırmacının gözünden Gönyeli kültürü var.
1960 yılında Gönyeli’ de doğan şair, araştırmacı, yazar, Ahmet Ömerağa (Albayrak)’ tan Gönyeli’ yi anlatan bir kitap. Ahmet Bey’in kitaplarını tanıtmak, bu kitapların değerini farklı açılardan anlatmak gibi bir görevi üstlendiğim için kendimi şanslı görüyorum. Nice kitaplara, nice yaratımlara.
Gönyelinin Köyden Kente ve Şehirleşmeye Yürüyüşü
Kitaptan alıntı: “Gönyeli, 1960’lara kadar; sadece kerpiç evlerden oluşan bir köydü. Uzun yıllar kapalı bir yaşam süren Gönyeliler, mal bölünmesin, kızlarımız yaban ele gitmesin düşüncesiyle içten içe yakın evlilikler yaşamışlar. Ailede ne kadar çocuk o kadar iş gücü olarak düşünülerek 8-10 çocuklu kalabalık aileler yaratılmış. Gençlerin 4 mil kadar yakın olan başkent Lefkoşa’ya gidip çalışmasına izin verilmemiş. Sadece tarım ve hayvancılıkla uğraşan meslek sahibi olamayan gençlerin ilkokul üzeri eğitimi bile kabul edilmemiştir. İçine kapalı bir aşiret düzeninde olan köyün gelişimi, adeta durdurulmuş, Anadolu’dan getirdikleri kültür babadan oğla; anadan kıza bir emanetçi usulü şeklinde bu günlere taşınmıştır. 1900’lü yılların ikinci yarısında ancak meslek eğitim, ilkokul üstü rüştiye ve idadi o dönemlerde orta ve lise okullarına gitmeye ve sosyal yaşamda dışa açılmalar yaşanmaya başlanmıştır.
Gönyelinin köyden kente ve şehirleşme adımları, 1990’lara kadar sürekli gelişerek sürmüştür. Adanın her tarafından; hatta yurt dışında yaşayanların Türk koçanı toprağından dolayı en çok tercih ettikleri yer olmuş. Taşınan bu nüfusla birlikte büyüyüp gelişmelerle yaşadığı o dünyadan kopuk getto düzeninden o sancılı dönemi arkada bırakmıştır. Artık Gönyeli, etrafında mahalleler, kentler oluşturarak bir yanda Yenikent ile Lefkoşa sınırlarını fethederken diğer yönden Göçmenköy, Taşkınköy ve Sanayi Bölgesi ile bütünleşmiş, Yakındoğu Üniversitesine dayanmıştır. Girne boğazına 8 kilometre yol güzergâhında baraj bölgesi çevre yolları, genel arteller, siteler ve toplu konutlarla Girne ilçe sınırlarına ulaşırken Kuzey Kıbrıs’ta birleştirilen belediyeler kararıyla da bölgede en büyük yerleşim birimi olan Gönyeli Belediyesi’ ne Alayköy, Türkeli köyü, Yılmazköy, Kanlıköy, Gürpınar, İkidere mevki de dahil oldu. Böylece, Gönyeli Belediyesi’nin sınırları genişlemiş oldu.”
Kitap Bize Neler Anlatıyor?
“Bu kitapta Gönyelinin köyden kente ve şehirleşmeye yürüyüşü ve bir şehrin anatomisi, yeniden doğuşu, tarihsel evrimi anlatılıyor. Birden bire olmayan, zaman içinde ve doğal bir biçimde, iç dinamiklerinin harekete geçmesiyle, doğru yol birliktelikleri. Kendiliğinden ve sürekli olarak evrimle evrile evrile gelişimi. Ağır ağır ve kendiliğinden olan nicel ve nitel değişme sürecini yaşamıştır. Köyden kente yürüyüşünde Gönyeli ve Gönyeli’ ye gelip yerleşen, kendine Gönyelili diyen 2 bin nüfuslu bir köyden 35-40 bin nüfusa ulaşarak bu günlere gelişi anlatılıyor. Gönyelilerin bir kent yaşamına uyumu ve şehirleşme yolunda çok yol kat ettiği ortadadır. Gönyeli’ yi sahiplenen aidiyeti yüksek, çağdaş, kültürlü insanların omuzlarında yükselen bu şehir Gönyeli, kültürel gelişimi ve Avrupa normlarında yakalanan bu aşamayla takdire şayan, alkışlanmaya layık bir gelişme göstermiştir.
Alt yapı ağının kalıcı ve şehrin büyümesine müteakip sorunsuz gelişimi, bir daha geriye dönüşü olmayacak çarpık kentleşme için geleceğe yönelik planlı gelişmesiyle oldukça dikkati çekmekte.”
“Kıbrıs’ ın Kuzeyinde Planlı İlk Kent Olma Özelliğine Sahiptir.”
“Parklar, bahçeler, caddeler, yollar, idari binalar ve sokaklardaki çağdaş yapılanma. Engellilere kaldırımlarda yürüme fırsatı. Bisiklet yolları, yayalar ve yaya geçitleri. Otobüs ve kitle taşıma araçları için yol kenarı cep yuvaları, kente alışveriş, okul, idari binalara özel araç parkları ve yolcu durakları yapılanmaları. Üst geçit, şehir trafiğini rahatlatıcı kaçış yolları ve kent dışından genel arterlerle şehir merkezlerine hızlı ulaşım. Tüm bu anlattıklarım, bir şehrin oluşmasıyla ilgili geçirdiği evreler ve bu günkü duruma gelişiydi.
Biz bu kitapta, Gönyeli’ yi Gönyeli yapanların hikâyelerini anlatıyorum. Bir şehrin kimliğini o şehirde yaşayanlar koyar. O şehir, onlarla vardır ve onlarla yaşar. O şehri yaratanlarla, o şehirde yaşayanlar da o şehirden beslenir ve onunla anılırlar. Köy, kasaba gibi yerlerin şehir statüsü kazanması için hem nicel hem de nitel anlamda bu farklılaşmaları meydana getirmesi beklenir. Tabii, bunlar da yetmeyecek olup bir şehirde var olması kaçınılmaz olan siyasi yönetim, uzmanlaşmış farklı meslek alanları ve iş bölümünün sağlanması, farklı kültürlere karşı oluşturulan hoşgörü ve beraber bir arada yaşama kültürünün de olması gerekir.
Kırsal alanlarda meydana gelen geçim sıkıntısının şehirlerde giderilmesi düşüncesi ile şehir nüfusunun artması o yerin sadece nüfusunun artmasına sebep olurken şehirlileşme kültürüneyse negatif bir değer katacaktır. Şehirlerin kırsal alandan mekânsal olarak farklılaşması en çok iş bölümü ve uzmanlaşma alanında görülmektedir. Şöyle ki, bir kırsal alanda sadece tarım ve hayvancılık faaliyetleri görülürken şehirlerde ekonomiden siyasete, kültürden sosyal alanlara kadar yaşamın tüm boyutlarında uzman kişi ve kurumların faaliyetleri mevcuttur. Kırsal alanlarda sadece tarım, hayvancılık gibi alanlarda uğraşmak yeterli iken bir şehirde bunların çok ötesinde karmaşık bir yapı olması son derece doğal ve gereken durumdur. Bu durum, kılık kıyafete, düşünce tarzına da yansıyan bir olgudur. Bundan dolayı, tarih boyunca medeniyetlerin ve insanlığın mirasını köyler, kasabalar değil şehirler idame ettirtmiştir. Eğer şehir yapılanmaları olmasaydı; geçmiş olaylara, tarihe ait medeniyet hareketleri günümüze ulaşamazdı.
Antik dönemde ve daha öncesinde kurulan ilk şehirler, mensup oldukları devletlerin uygarlık seviyesini gösterirdi. Bir hükümdar, şehrinde bulunan ekonomik yapının güçlü olmasının yanı sıra aynı zamanda şehirde meydana gelen kültür hareketlerinin güçlü olmasıyla övünç duyardı. O şehirde meydana gelen bir buluş, bir düşünce hareketi tüm ekonomik düzenin önüne geçebilirdi. Bütün devrimler ve bir toplumda değişime sebep olan tüm siyasi yapılanmalar da şehirlerde olmuştur. Bu durum, tarih boyunca değişmemiş, günümüze kadar devam etmiş ve edecektir. Şehir, içinde barındırdığı dinamik yapıyla her türlü düşüncenin yer bulacağı ve rekabet edeceği çok kapsamlı bir canlı organizmadır. Bu organizma bazen büyüyüp gelişir, bazen de zayıflayıp çok nadir olarak ölse de kendine yeni yaşam alanları bulmaya devam eder.
Modern sosyologlar da şehirde yaşayan insan topluluklarının ancak kendilerine özgü niteliklerinin olmasının şart olduğunu söyleyerek bir şehrin heterojen yapıya sahip olmasının olmazsa olmaz bir durum olduğunu vurgularlar. Şehirlerin, farklılaşmış insan gruplarının bir arada yaşama sanatının oluşturduğu bir yerleşke olduğu yeni dünya düzeni içinde daha çok anlaşılmaktadır. Gönyeli de bu evrelerin hepsini yaşamış, deneyimlemiş ve bu uzun yolun sonunda önceleri nitel zamanla nicel öğeler yerine oturtulmuştur. Kitabım da tam olarak bunu anlatıyor.”